estambul ve allah bilgileri10
evet arkadasalr sizlere en güzel yazıları yazan estambul diyorki aleyhi ve sellem) de, İmam Müslim;44. Kitabu Fadaile’s- Sahabeti (r.anhüm)de 2(2382) ikisi birden Ebu Said i'I- Hudrî (r.a.)’dan tahriç etmişlerdir. İmam Tirmizi; Sünen. Ebvabü I-Babun min Fadaile Ebu Bekir (r.a.) 3661 No. ile Ebu Saidi’l- Hudrî (r.a.)'dan rivayeti tahnçe' ^ t6IOWmam AA Ifitah.ı FaHailii’s-I Rab"" m'" Fadaile £bu ^,.1PEYGAMBER (s.a.v.) HABİBULLAH SIRRINAİbrahim (aleyhisselâm)'ı dost edinmiştir. Musa (aleyhisselâm) da Neciy-yuHah’tır. Isa (aleyhisselâm) Ruhullah'tır, Âdem (aleyhisselâm) da de-diğiniz gibidir. Allah onu seçmiştir. Fakat dikkat etmelisin! Ben de Ha-bibullahım. Övünme yok! Kıyamet günü LivâüM-Hamd’ın hamiliyim, (gene) övünme yok. İlk şefaat edecek olan benim, ilk şefaat yetkisi verilmek olan benim ve övünme yok! Cennet kapısını ilk çalacak olan benim, Allah o kapıyı bana açıp oraya beni koyacak. Beraberimde mü’-minlerin fakirleri de bulunacak. Övünme yok! Evvelkilerin ve sonrakilerin ekremiyim, övünme yok! ” (621).
Ebu Hüreyre (radjyallahu anh)’m rivayet ettiği hadîsde, Allah peygamberine şöyle hitab etmiştir;
“Şüphesiz ben seni dost edindim. O, Tevrat’ta şöyle yazılmıştır: (Ah-med Rahman’m Habibi’dir).” (622).
Kaadı Ebul- FadI İyaz dedi ki;
Hülle (noktalı hı ile) kelimesinin nereden, yani hangi kökten geldiği hususunda ihtilaf ettiler.
Bazılarına göre bu kelimeden gelme olan (Halil) kendisini Allah'a veren kişidir. Öylesine kendini Allah'a vermiştir ki, O, araya hiçbir şey girmemektedir. Kimileri de (bu kelimenin) aslı İstisfa’dır. İbrahim'e (aleyhisselâm) bu isim verilmiştir; Çünkü O, sevdiğini Allah için sevmiştir; yerdiğini de Allah için yermiştir. Allah’ın ona dost olması ise, ona yardım edip onu kendisinden sonra gelenlere imam kılmasıdır.
Kimi müfessirler de (el- Halil) demek, fakir ve muhtaç demektir. Çünkü bu kelime ihtiyaç anlamında olan (halle) kelimesinden müştaktır (o kökten gelmedir). İbrahim (aleyhisselâm)'a bu ismin verilmesi, bütün ihtiyacını Allah'a hasretmesi, kendini bütün arzu ve himmetiyle ona adaması, ondan başka kimseyi gözü görmemesinden ileri gelmiştir. Nitekim mancınıkta ateşe atılacağı zaman, Cebrail (aleyhisselâm) gelip;
—Nasıl bir ihtiyacın var mı? diye sorduğunda şu ilginç cevabı vermiştir:
—Sana gelince; benim sana ihtiyacım yoktur! (623).
Ebu Bekr b. Fûrek, dedi ki;
Noktalı (H) ile “el-HuIle" öyle bir özel sevgi ve dostluktur ki, ancak bu dostluğa mazhar olan kişilere sır olarak söylenir.
Bazılarına göre, bu kelimenin anlamı muhabbettir. Kişi bir insanı sevdi mi, artık onun her dileğini yerine getirir. Yaptığı suçlardan dolayı onu
Sünen. Kitabü'l-Menakıb, Babün "Resûlillahi Hatemü'n- Nebiyyin” de hadîs-i şerifi ■"istir ° Abdullah b. Abbas (r.a.) dan tahriç etmiştir. İmam Darîmi Müsned'inde tahriç et-
Nübüvve'de tahriç etmiştir.
*’''"'ahilü\*^ Hilyetü l-Evliya'da Mukatil ve Sa/d’in sözleri içinde bulunduğunu. İmam Süyûtî. t" Safa Shf. 18’de kaydediyor.
ŞİFA-İ ŞERİF TERCÜMESİ
sorumlu tutmaz, ufak tefek hatalarına göz yumar. Çünkü onunle^^ kere kalbine yerleşmiştir. Nitekim bu hususu Allah (c.c.) Kitab-ı Celii , i izah etmiştir:
“Yahudiler, Nasraniler (şöyle) dedi: “Biz Allah’ın oğulları vesev^; leriyiz.” De ki: “Öyle de niçin (Allah) sizi günahlarınız yüzündenaİn landınyor?’’ (624). '
Âyet-i kerimede görülüyor ki; sevilen kimsenin azablandınlmasij: rekmez. Sonra dostluk “oğulluk’’tan daha ileridir. Çünkü oğullukta^ manhk olabilir. Nitekim bir âyette:
“Şüphesiz hanımlarınızdan ve çocuklarınızdan bazıları sizin için k düşmandır.’’ (625) buyurulmuştur.
Dostlukta düşmanlık bulunmaz. Gerek Hazreti İbrahim ve gerekseif» hammed (aleyhisselim)'dakı dostluk vasfı, kendilerini tam mânâsiyle;i! lah ’a vermelerinden, bütün hacetlerini ona arzetmelerinden veya AIli,,, onlara karşı olan özel sevgisinden, onlara bahşettiği özel sırlardan, onlara kalplerine kendisi için ilka ettiği özel muhabbetten ileri gelmiştir ki, o:!: kendisinden başka hiç kimseye ne boyun eğmişlerdir, ne de herhangi biri tiyaçlarını açmışlardır. Bu sebebledir ki; bazıları, "'Halil (dost) oİdmsei ki, kalbinde (sevdiği kimseden) başkası için yer bulunmaz!” demişleri
Onlara göre Peygamber (aleyhisselâırı)'ın:
“Bir dost edinseydim, mutlaka Ebu Bekr’i dost edinirdim! Lâkinb'^ ne de aramızda) Islâm kardeşliği vardır’’ sözü, bu anlama gelmekıebın
Kalb bilginleri muhabbet ile hülle (dostluk) kelimelerinde, hangisininr rece bakımından üstün olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir:
Bazılarına göre; bunlar derece bakımından birdir, aralarında herhangi^' ayrıcalık yoktur. Sevgili ancak dost olur, dost da ancak sevgili olur. NV ki; İbrahim (aleyhisselâm)’a halillik (dostluk) verilmiştir, MuhammetKalÇ hisselâm)’a da habiblik (sevgililik) ihsan edilmiştir. Bazılarına göre, A (dostluk) derecesi daha yüksektir. Delil olarak da Peygamber fsaiMa/ıu^^ ve sellem) ’in şu mübarek hadîsini göstermişlerdir: ‘ ‘Eğer ben Rabbin>f ı ze ve Celle)’den başka dost edinseydim... ” Biliyorsunuz ki, Resûlullahfi^i dimiz hakikî anlamda ondan başkasını kendisine dost edinmemiştir (muhabbet) kelimesini, Fâtıma, oğullan Haşan \e Hüseyin ve Üsâme'p hüm) (626) itlak etmiştir.
(624)Mâide Sûresi, âyet; 18
(625)Tegabün Sûresi, âyet; 14.
PEYGAMBER (s.a.v.) HABİBULLAH SIRRINA
Ulemâ’nm çoğunluğu ise; muhabbetin, hüUet (dostluk)’tan derece bakımından daha yüksek olduğu fikrindedir. Çünkü Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) taşıdığı (sevgililik) derecesi, İbrahim (aleyhisselâm)’ın taşıdığı (halillik = dostluk) derecesinden üstündür.
Muhabbetin asıl anlamı: Muhibbin muvafakat ettiği şeye eğilmektir. Tabiî ki, bu anlam, kendisinden, meylin ve muvafakatıyla faydalanmanın sahih olacağı kimseler hakkındadır ki, bu mahlûkun derecesidir. Halik ise Araz’dan (yani) bu gibi vasıflardan mühezzehtir. Binaenaleyh onun ki muvaffak kılmak, kurbiyyet sebeblerini hcizırlamak, rahmetini ona ifaza etmek (akıtmak), kalbinden perdeleri kaldırmaktan ibarettir ki, bunun sayesinde kalbi ile onu görür, gözü ile ona bakıp temâşa eder. Ve kudsi hadîste buyurduğu gibi olur:
“Bir de ben onu sevdim mi, işittiği kulağı, gördüğü gözü, konuştuğu dili olurum!” (627).
Bunlardan ancak şu anlaşılır: Kulun Allah’a teveccüh etmesi, kendini ona adaması, Allah’tan başkasından yüz çevirmesi, kalbini ve bütün davranışlarını tam ihlâs içinde onun taatına yöneltmesi... Hazreti Âişe (radıyallahu anh)’a Resûlullah (sallallahu aleyhi ve seliem) efendimizin ahlâkını vasfe-derken bu anlamı ne güzel dile getirmiştir:
“Onun ahlâkı Kur’ân’dı... Onun hoşnut gördüğüne razı olurdu. Onun öfkelendiğine de öfkelenirdi.” (628).
Bu sebebledir ki, bazıları (dostluğu) şöyle dile getirmiştir:
“Sen kendini bana o kadar sevdirdin ki,
Nerde ise bedenimdeki ruhun yerini aldın!"
Halile, “Halil” bu yüzden denmiştir.
Ne demişler:
“Konuştuğum zaman hep senden söz ederim. Sustuğum zaman içim hasretinle dolar.
Öyleyse dostluk ve muhabbet kelimelerinin (yani her ikisinin) özelliği Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) için sabit olmuştur. Bunun hakkında sahih hadîs ve haberler o kadar çoktur. Ve bütün Müslümanlar bu hadîs ve haberleri gönülden kabullenmişlerdir. Bize sadece şu âyet kâfidir;
“(Habibim) de ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin...” (629).
Müfessirler dediler ki: Bu âyet nazil olduğu zaman, kâfirler şu mütalâada bulundular: “Galiba Muhammed, bizim kendisini, Nasranilerin Meryem-
(627)/mam Buharî; Sahih. KitabU’r-Rikak, Babu’t-Tevazu’da Ebu Hüreyre (r.a.)’clan bu hadîs-i «dsiyi lahriç eylemiştir.
Kitabu Salâti'I- Müsafırîne, 18 Babu Cami-i Salati'l- Leyli ve "Men ^ (746) No. ile Hz. Â/je’den rivayet edilen uzun bir metin içinde bir
(629) Âl-i İmr,- o, . .
ŞİFA-İ ŞERİF TERCÜMESİ
oğlu İsa’yı hennân (aşm dost) edindikleri gibi, dost edinmemizi istiyo^ nun üzerine Allah, onların öfkelerini boğazlarında tıkamak ve sözleri,^| |. kümsüz olduğunu belirtmek için hemen bir sonraki âyeti inzal büy„J,j
“De ki: Allah’a peygambere itaat edin!”.
Peygamberin şerefini bu âyetle bir kere daha, ona yapılan taatriem yapılan taata yaklaştırarak beyan etti. Sonra da, itaattan yüz çevirdik]efi||ı dirde onları şu kavl-i cehli ile tehdit etti;
“Şayet (bundan) kaçınırlarsa (bilsinler ki) şüphesiz Allah kâfirlerjı mez.” (630).
İmam Ebu Bekr b. Furek, kelâmcıların bir kısmından, hüllet ilemui; bet arasındaki farkı belirten birçok görüşler nakletmiştir. Hepsini burada; redersek konuyu uzatmış oluruz. Bu görüşlerde ezcümle, muhabbeı® kamının üstünlüğü anlatılmaktadır. Biz burada yine o görüşlerdenbiriaçı arzedelim: I
a)Halil vasıta ile ulaşır.
“İşte biz böylece İbrahim’e Semavat ve Arz’ın melekûtunugösttdf yoruz.” (631) âyetinde belirtildiği gibi.
Habib ise vasıtasız kendi kendine ulaşır. Necm sûresindeki:
“İki yay yahut (ondan) daha yakın oldu.” (632)âyetinde anlatıldıjıt
b)Halil’in mağfiret edilmesi tama’ haddindedir:
 
