estambul ve insan ile din bilgisi44
sizlere bugün en güzel yazıları yazan estambul diyorki Hurûfîlerin iftirâlarına, İslâm âlimleri kıymetli cevâblarvej. miş, bu konuda sayısız kitâblar yazılmışdır. Bunlardan biri,H| distânda yetişen İslâm âlimlerinin büyüklerinden, Şâh Veliyjıi lah-i Dehlevınin (İzâle-tül-hafa an hilâfe-fil-hulefa) kitâbıdır.fi risî ve Urdu tercemesi birlikde iki cilddir, 1382 [m. 1962] dePj. kistânda yeniden basılmışdır. Eshâb-ı kirârmn hepsinin üstünll lerini çok güzel ve geniş bildirraekdedir. Biz burada, nâ Aşeriyye) kitâbından terceme ederek cevâb vereceğiz. (Tui fe), Abdül’azîz-i ÖmerîDehlevî tarafından fârisî olarak yazılıp dır. Bu âlim, $âh Veliyullah Ahmed Dehlevînm [m. 1824] senesinde Dehlîde vefât etmişdir. (Tuhıe) kıta ı. s bul Üniversitesi kütübhânesinde 82024 tercemesi Pâkistânda basılmışdır. Abdül’aziz-i Dehlevı u yor ki:Ebû Sa’îd-i Hudrî hazretlerinin rivâyeı etdiği hadîs-işe^Y Peygamberimiz “sallallalıü aleyhi ve sellem” hazret-i Aliye ^ buyurdu ki, (Ben Kur’ân-ı kerîmin inmesi üzerinde dövüşduğ gibi, sen de, fe’vfli üzerinde dö'iüşeceksin). Bu hadîs-i şeru,E|“' sünnetin haklı olduğunu göstermekdedir. Cünki Deve ve Su® muharebelerinde, Kur’ân-ı kerîmin te’vîli üzerinde, ya’nîi®' hâdlarda ayrılık olduğunu bildiriyor. Bu hadîs-i şerifi, EhMs®' neti red etmek için söylemeleri, pek câhil oldukJannı gösternıd^' dedir. Çünki bu hadîs-i şerîf, hazret-i Alî ile harb edenler® Kur’ân-ı kerîmin te’vîlinde hatâ erdiklerini bildiriyor. Kur’âfl' kerîmi te’vîlde hatâ etmenin küfr olmıyacağmı, şî'îler de söyk mekdedir.^ 2 — (Kji2]j ihtiyarlığından bahs ederek, hilâfet sevdasında, ki0 bî’at etdirmek kavgasında idiler) diyor.
Ihtiyârhğından bahs ve lıilâfel sevdâsında diyerek hazret-i Ebû Bekre taş atmakdadır. Hazret-i Ebû Bekrin Eshâbın söZ birliği ile halîfe seçildiği ve hazret-i Alînin, (Biliyorum Pkö n^kr ’ nimizden dahâUhud gazâsından son-'®İ*ânm'Medtaeye hücûm edeceği haberi geldi. Resû-Mahü atevhi ve sellem” buna karşı koymak için, haz-*p Srf^derdi. Hicrelin dördüncü senesinde de, Be-Îİrtazvesinde, bir gece hazret-i EbÛ Bekri kumandan ya-kenesi evine teşrif buyurdu. Altıncı yılda hazret-i Ebû fin emîr yapıp, Kûrâ’ kabilesine karşı gönderdi. Tebük gazâ-gnagidileceği zemân da, askerin, önce Medine dışına toplanma-siiiıemr buyurdu. Başlarına Ebû Bekri emîr ta’yîn eyledi. Hay-tıer gazâsında mubârek başı ağrıdığı için, istirâhat buyurdu. Kendi yerine Ebû Bekri vekîl ederek kal’ayı almaya gönderdi. Ogün hazret-i Ebû Bekrin çok kahramânlıklan görüldü. Yedin-dplda, hazret-i Ebû Bekrin kumandasında bir orduyu Benî Ki-lâb kabilesine gönderdi. Kanlı muhârebe oldu. Çok kâfiri kati eyledi ye çok esîr aldı. Tebük gazvesinden sonra, kâfirlerin Remi vâdîsinde toplandıkları, Medîneye baskın yapacakları işitildi, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bayrağı hazret-i , EbûBekre vererek. Onu askere emîr yapdı. O da gidip düşman-I lan perişan eyledi. Benî Amr kabîlesinde karışıklık olduğu işitil-I di, Resûlullah öğleden sonra oraya teşrîf buyurdu. Bilâle, (Eğer jemaza yetişemezsem, Ebû Bekre söyle, Eshâbıma nemâz kıl-dırsm!) buyurdu. Dokuzuncu yılda, hazret-i Ebû Bekri “radıyal-lahüteâlâ anh emîr yaparak, Eshâbım hacca gönderdi. Vefât edeceği zemân. perşembe akşamından pazartesi sabâhına kadar, hazret-i Ebû Bekri Eshâbma imâm yapdığmı bilmiyen yok-
Hazret-i Ebû Bekri emîr yapmadığı zemânlarda, kendisine vezir ve müşîr yapmışdı. Din işlerinden hiçbirini Onsuz yapmazdı.
En ccsür sensin) dedim. (Hayır, en cesûrumuz Ebû Bekr a dır. Cünki. Bedr gazasında ResûJuIIah ‘‘sallallahü aleyhi ve J için bir çardak vapdık. Müşriklerin saldırılarına karşı koymak çadır önünde kini bekleyecek, dedik. Kimse cevâb vermcdea^ men EbO Bekr ortaya çıkdı. Kılıncını çekip, çardak etrafında laşnıaga başladı. Düşman en çok çardağa saldırıyordu. £bûBet kimini öldürdü. Kimini yaraladı. Resûlullaha bir kâfiri yaklaşl inadı) dedi.
Bî'at ctdirıııek kavgasında diyerek, hazret-i Ömere dadır. HAlbuki liazret-i Ömer “radıyallahü anh” kavga ederekdt ğil, te'sîrli sözleri ile. hazret-i Ebû Bekrin halîfe olmasında işgâı dü. Böyleee, ııuislimanlan büyük felâketden kurtardı. kendisiK hazret-i Ebü Bekrin vasıyyeti üzerine, milletin istemesiyle nıl» zorla kabili buyurdu.
3 _ (Biri Fcdck için hazret-i AJjyi, hazreFi Haseni hmli Hüseyni ve Sciman-ı Fârisîyi şâhid olarak dinliyor, blı -ı ) inanmıyarak hazret-i Fatımatüzzehrânın elinden alıyor) deme dedir.
Bu sözleri ile hazret-i Ebû Bekre “radıyallahü teâlâ rıyor. Fekat. güneş balçıkla sıvanabilir mi? Bakınız (Tuhfe) kıta ı bu iftirayı, bu yalanı pek güzel çürütmekde, hurûfîleri rezîl etme dedir:
Bir PoygamİH'r \ cfât edince, malı kimseye mîrâs kalmaz. Bu nu şfî kitâblan da yazmakdadır. Mîrâs olmıyan mal için vasıyyej etmek de doğru olmaz. Resülullah “sallallahü aJeyhi ve scilem Fedek denilen lxjgçeyi, hazret-i Fâtıma için vasıyyet eldi denu'k yanlışdır. Cüuki Resülullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, do^^ru olmıyan bir şey > apınaz. Hadîs-i şerîfde, (Bizden kalan, .sadaM olur) buynı nldu. Bu hadîs-i şerîf yanında, öyle vasıyyet iddi'Û!^' haklı olmaz, t-ger böyle bir vasıyyet olsa estambul ve hazrel-i Ebû Hekf işitmemiş olsa ve şâlıid ile de isbât edilemese, o ma’zûr olur Ha/-ret-i Alf. böyle bir vasıyyet olduğunu mâdeni ki bilivordu luılı fe olunea. bunu yerine gelinilesi lâzım ve caiz olurdu. HâlbukıO da hazrel-i I 'bû Bekrin yapdığı gibi, fakirlere, miskiniete \ ' vol da kalmış olanlara dağıldı. Kendi payını dağıldı,
,'bevt gasb edilen haklarını geri almaz. Nitekim, ResÛ-ü|ah“sallailahil aleyhi ve sellem”, Mekkeyi feth edince, vaktüe «asb edilmiş olan evini, onlardan geri almadı diyorlar.
^ Bucevâblan sağlam değildir. Çünki, Ömer bin Abdülazîz halîfe iken, bu Fedek bağçesini, imâm-ı Muhammed Bâkıra verdi. Oda aldı. Abbâsî halîfeleri gasb edinciye kadar, hep imâmlann elinde kalmışdı. Sonra, hicretin ikiyüzüçüncü senesinde, Me’mûn halîfe, kendi me’mûru olan Kuşem bin Ca’fere yazarak, tekrâr imâm ı Alî Rızâ’ya ve bunun o sene vefatında, hazret-i Hüseynin torunu Zeydin torunu Yahyâya verildi. Seyyidet Nefise hazretlerinin dedesi olan Zeyd başkadır. O, heızret-i Hasenin oğlu idi. Fe-kat, Me mûnun torunu halîfe Mütevekkil yine gasb eyledi. Sonra Mu tedid, geri verdi. Ehl-i beyt geri almaz olsaydı, bu imâmlar niçin aldılar? Bunun gibi, hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Alînin “radı-yallahu anhümâ” hakkı olan hilâfeti gasb etdi diyorsunuz. Haz-ret-ı Ah, bu gasb edilen hakkı, sonra niçin kabûl etdi? Sonra, Hü-seyn ‘radıyallahü teâlâ anh” gasb edilen hilâfeti, Yezîdden almak için neden uğraşdı ve şehîd oldu?
2)Hazret-i Alî, hazret-i Fâtımaya “radıyallahü anhümâ” uyarak hedekden bir şey almadı, diyorlar.
Bu cevâblan dahâ çürükdür. Çünki, Fedeki kabûl eden imâm-ar, neden hazret-i Fâtımaya uymadüar? Ona uymak farz ise, bu farzı niçin yerine getirmediler? Eğer farz değil de nâfile ise, hazret-i Alî nâfileyi yapmak için farzı niçin terk eyledi? Çünki, herkese hakkını vermek farzdır. Bundan başka, bir kimsenin ihtiyârî işlerine uyulur. Zorla yapdınlrmş olan bir işe uymak olmaz. Hazret-i Fâtıma “radıyallahü teâlâ anhâ”, eğer birinin zulmü ile, Fe-dekden istifâde edemedi ise, mecbûr ve çâresiz kalmış demek olur. Buna uymak, ma’nâsız birşey olur.
3)Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh”, Fedekin, hazret-i Fâtı-maya verilmesi için vasıyyet yapıldığında şâhid olmuşdu. Bu şâhid-liğin bir menfe’at için olmayıp, Allah rızâsı için olduğunu göster-
yaşında idi. Hazret-i Alînin teklifi üzerine, hazret imâm olup, dört tekbîr ile nemâzını kıldırdı.
Hazret-i Ebû Bekrin defnde bulunmaması yukarıda bı len sebeblerden idi. Aralanoda^eçimsizlik olsaydı, cenâz mâzmı hazret-i Ebû Bekr kıldırmazdı. Sünnî ve şî’î kitâbian"! birlikde bildirdiklerine göre, hazret-i Hüseyn, imâm-ı Hase!S cenâze nemâzını kıldırması için, hazret-i Mu’âviyenin Medine, münevveredeki yâlîsi olan Sa’îd bin Âs hazretlerine işareteyfe. di. (Cenâze nemâzını emîrin kıldırması, dedemin sünneti olma, saydı seni imâm yapmazdım) dedi. Bundan anlaşılıyor ki, ha; ret-i Fâtıma, hazret-i Ebû Bekrin nemâzı kıldırmaması içinvı sıyyet etmemişdir. Eğer, cenâze nemâzmı hazret-i Ebû Bekrbı dırmasın, diye vasıyyet etmiş olsaydı, hazret-i Hüseyn, hazreii Fâtımanm vasıyyetine uymıyan bir hareketde bulunmazdı. Sa'M bin Âs’ın imâm olmak için hazret-i Ebû Bekrden binlerle dere ce aşağı olduğu meydândadır. Dahâ altı ay önce, hazret-i Fâtı manın yüksek babası Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellera hazret-i Ebû Bekri bütün Muhâcir ve Ensâra imâm yapmış ı Hazret-i Fâtımanm, altı ay gibi kısa bir zemân içinde bunu unu tacağı düşünülemez.
4 — (Biri gene hazret-i Resulün bu ciğerparesinin kaburga t( iniklerini ve kolunu kırıyor. Bu da yetmiyormuşcasına kara yuzu görmek istemiyen ve üzerine kapıyı kapatmak istiyen hazıet-ı ta ma anaya hücum ederek bî’at etmezseniz evinizi yakacağım, cağım, diyor. O mazlûm anayı kapı arasında sıkışdırarak, Munsm ismi verilen ma ’sûm-i pâkin zâyi’ine sebeb oluyor) diyor.
Bu yalanları Hasen Kusûrî (Dışlıkh Hasen efendi)nin Necm-ül-Kulûb ve Kumru adlı eserlerinden aldığını bildiriyor.
Bu iftiralarla, müslimânların gözbebeği olan ve âyet-i kerimeler ile medh-ü sena buyurulan ve hadıs-i şerîflerle Cennete gideceği müjdelenen ve adâleti, şâm ve şerefi dünyâ târîhlerini dolduran, müslimânların yüce emîri, hazret-i Ömer-ül-Fârûk “radıyallahü anh” efendimize karşı kalblerde dolu olan sevgi'<■’ saygıyı sarsmağa yelteniyor. Sened olarak gösterdiği kimse, m' Ehl-i sünnet ve ne de şf’f âlimleri arasında bulunmadığı, iki ese rin de ne olduklan belli olmadığı için, kalemimizi onlara bulaş dırmayacağız. Bu alçak yalanların cevâbını yine fTuhfe) kitabın dan dinliyelim:
Yalnız Ehl-i sünnet değil, şf’ner de hurûfflerin bu yalanlannı şiddet ile red ediyorlar. Ancak, ayak tabakaları, soysuz e 1 't si/ birkaç sapık tarafından yayılmışdır, diyorlar. O sapıklar d-ı yakmak istemi.şdi.
... * Wa\hde olur. Bunu, Allahü teâlâdan “fantoaraaz Eğer sapıklar, (Yakacağım söylememişdi, '**’!âvekoıkıı«nuşdu) demek istiyorsa, hazret-i Ömer, bu *îbito kişiyi korkulmuşdur. Bunlar, hazret-i Fâtımamn '•'Imııcla toplanmışlardı. (Biz burada oldukça kimse bize bir îiapamaz) demişlerdi. Bunlar, halîfej^immi karrfdırmak, fit-'jjfesâd çıkarmak istiyorlardı. Hazret-i Fâtıma,Wnlann güfülta-iiııdeııçoksıkılmışdı. Fekat, başını çıkarıp oradan kovmağa ede-bibayâsıbırakmıyordu. Ömer-ül-Fârûk, oradan geçerken, bunla-nîöıdü ve anladı. Onları korkutmak için, (Evi başınıza yıkarım) dedi. Böyle söylemek, korkutmak için Arabistânda âdet hâlinde i,Nitekim, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” de nemâza şelmyenleri, imâma uymıyanları irşâd için, (Eğer bu hâlden vazgeçmezlerse, evlerim başlanna yıkanm) buyurmuşdu. Hazret-i EbûBekr Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz tara-tadannemâziçin imâm yapılmışdı. Ba’zı kimseler. Ona uymama-I cemâate karışmamağı düşünmüşlerdi. Resûlullah “sallallahü akyhi ve sellem” Onları böyle korkutmuşdu. Hazret-i Ömerin de böyle söylemesinde bir incelik vardır. Bundan başka, Mekke feth olunduğu gün, İbni Hatal adındaki bir kâfirin Peygamber efendi-ffliakötüliyen şi’rler söylediği bildirilmişdi. Kendisinin Kâ'be-i mugamaya sığırıdığı, perdesinin altmda saklandığı haber veril-MHıç çeldnmeyiniz. Hemen orada öldürünüz!) buyuruldu. Al-
teâlâmn dînine karşı gelenlerin, AUahm evine sığınması câiz olmayınca, estambul nasıl olur da, hazret-i Fâtımamn dıvânna sığınabilir-or? Hazret-i Fâtuna da, o sapıkların sığınmasından nasıl olur da üzülmez? Çünki, Resûlullahın o temiz kerîmesi “radıyallahü teâlâ ^â”, Allahü teâlâmn ahlâkı ile ahlâklanmış idi. Sahîh haberlerden anlaşıldığına göre, hazret-i Fâtıma da, onların dağılmasını emr buyurmuşdu.
Hazret-i Osmân “radıyallahü anh” şehîd edilince, hazret-i Alî halîfe olduğu zemân, birkaç kişi ortalığı kanşdırmak için. Mek-heden Medîneye gitdiler. Mü’minlerin annesi olan hazret-ı Aışe-nin evine sıvınarak
zetmesi lâzım olmazdı. Bunu gözetmek için fitneyi b k meşeydi, din vc dünyâ işleri karmakarışık olurdu Ha manın evine saygı göstermek lâzım olduğu gibi muhterem zeveesine de saygı gğsleMiıek lâzım idi. Hazret j Jl yalnız korkulmak için söylemişdi. Bir $ey yapmamışdı,
Alî ise, işlerin en ai^uııu yapdı. Hazret-i Ömerin sözü.hazreHj nin yapdığı işden çok hafîf olduğu hâlde, bu sözü için Onuköt| mek, tc'assuh ve inâddan başka bir şey olamaz. Hâlbuki,Eij sünnet âlimleri, hazret-i Alînin halîfe olduğunu ve milletijis4 meti için, hazret-i Gişenin hâtırım ve hürmetini gözetmedi söylüyor. Ona dil uzatmağa izn vermiyor. Hurûfîyalanlannagön ise, hazret-i Ebû Bekrin hilâfeti haksız olduğundan, Onukoruııui için hazret-i Fâtımanın evine karşı saygıyı gözetmemek pek bu)it günâh imiş. Bu sözleri, çok câhilce ve ahmakça bir düşiinüşuDif} desidir. Çünki, Ehl-i sünnete göre, iki hilâfet de hak üzeıcdı, Hem de, hazrci-i Ömer, hazret-i Ebû Bekrin hilâfetini haklı i yordu ve ortada hilâfeti kabûl etmiyen yokdu. Islâmın başlaj^ çında, din ve îmân fidanının henüz sürmeğe başladığı zeman a, haklı hilâfetin düzenini bozanların, fitne ve fesâd çıkarmakufr yenlerin öldürülmesi lâzım iken, hazret-i Ömerin söz ile kor ması niçin kötülenecek birşey olsun? Şuna da şaşılır ki, şııau rinden birkaçı, Resûlullahın halasının oğlu Zübeyr bin Awm hazret-i Ömerin korkulduğu gençler arasında idi diyor, “unlar ! düşünmiyorlar mı ki, hazret-i Ebû Bekrin hilâfetinde, Zübeyron Avvâmın fesâdcılar arasında bulunması, hiç kusur olmuyor da, ne bu Zübeyrin hazret-i Osmânın kısasını istediği zemânserUJ nuşması, öldürülmesine sebeb oluyor. Hazret-i Fâtımanın evindî fesâd hazırlamak, fitneye kalkışmak hoş görülüyor da, Resûlulb hin muhterem zevcesinin yanında hazret-i Osmânın kâtillerindeö şikâyet etmek veyâ kısaslarını istemek niçin büyük suç sayılıyor “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’ın”. Bu farklar, hep bozuk ina' nışlardan ileri gcimckdedir.