estambul ve insan ve islam bilgilerimiz345
sizlere bugün gün batımına kadar yazı yazan estambul diyorki Kur’ân-ı kerim ise, sadaka ve ihsânda bulunmayı teşvik d» [Bütün malım sadaka ver diye, emr etmez. Bütün malını şadı verip, başkalarına muhtaç ve zelil olmakdan men’ eder.) Nitekk İsrâ sûresinin yirmialtıncı âyetinde meâlen: (Akrabaya hakkım [ki, o hak, hâllerine göre sıla-i rahm yapmak, muhtâc ve âcizoiaj, lara nafaka vermek ve güzel geçinmekdir]. Hâllerine görefakîtie. re ve yolculara [zekât ve ta’âm] haklannı ver. İsraf edip, malım IJ. zûmsuz yere dağıtma) ve yirmidokuzuncu âyetinde meâlen; (Elini boynuna bağlama [ya’ni cimrilik etme] ve elini temden açma [ya’nî isrâf etme] ki, kötülenirsin ve başkalanna muhtâc oIur®) buyurulmuşdur.[Kur’ân-ı kerîm, sadaka vermenin, birçok günâha keffâret olacağım, afv edilmelerine sebeb olacağmı bildırmekdedir.]
15— Matta İncilinin altmcı bâbımn üçüncü ve dördüncü âyetlerinde, (Fekat sadaka verdiğin zemân, sol elin, sağ elinin ne yap-dığını bilmesin! Gizli şeyleri gören Baban, sana ödeyecekdir) de-mekddir.
Riyadan sakınmak için, sadakanm gizli verilmesi uygun ise de, başkalanm teşvik için, riyâ maksadı olmaksızm âşikâre, açıkça ver-mekde de bir beis yokdur. Bundan dolayı Kur’ân-ı kerîmde sadakanın âşikâre, açıkça verilmesi de nehy olunmamışdır. Fekat, şzli vermenin dahâ efdâl olduğu da âyet-i kerîmede bildirilmekdediı. Bekara sûresinin ikiyüz yetmişbirinci âyetinde meâlen; (Sadakala-n âşikâre verirseniz ne güzeldir. Eğer gizlerseniz ve onları [sadaka lan] fakirlere verirseniz bu sizin hakkınızda dahâ hayrlıdır ve günâhlarınıza ke^retdir. AUahü teâlâ sizin yapdıklannızdan haberdârdır) buyurulmuşdur. [Bu âyet-i kerîmede açıkça verilmesi bildirilen sadaka, farz olan zekâtdır. Farz olan zekâtı açıkça vermek riyâ olmaz, dahâ sevâb olur. Tetavvu’ [nâfile] olan sadakayı ise gizlice vermek efdaldir. Gizli verilen nâfile sadakanın, açıkdan verilen nâfile sadakadan yetmiş kat dahâ sevâb olduğu hadîs-i şerîf ile bildirilmişdir.] Allahü teâlânın râzı olduğu yolda verilen maldan hâsıl olacak ecr ve mükâfât hakkında. Bekara sûresinin ikiyüzalt-mışbirinci âyetinde meâlen; (Mallarını AUah yolunda infâk edenlerin, harcıyanlann hâli, bir tohum dânesine benzer ki, ekildiğinde yedi başak bitirip, her bir başakda da yüz dâne
Sadakanın, kişinin en sevdiği maldan olması lâzımdır. Bu hu-sûsda,Âl-i İmrân sûresinin doksanikinci âyetinde meâlen, (Sevdiriniz şeylerden infâk etmedikçe hayra, iyiliğe [Cennete] nail ola-ınfizsmız, kavuşamazsınız) buyurulmuşdur.
Bekara sûresinin ikiyüz yetmişüç ve ikiyüz yetmişdördüncü âyetlerinde meâlen: (Sizin sadakalarınız, lî-sebîlillah cihâd eden, ilm tahsil eden ve ibâdet gibi hayrb bir işle meşgûl olan ve yeryüzünde ticâret ve san’at gibi bir işle meşgûl olmaya müsâid [elverişli] vaktlcri olmayan fakirler içindir. Onlar, dilenmekden çekindikleri için, câhiller onları zengm zan ederler. Ey Resûlüm, sen onları sîmâianndan tanırsın. Onlar iffetlerinden dolayı insanları rahatsız edip sadaka istemezler. Malınızdan, bunlara infâk ederseniz, muhakkak Allahii teâlâ verdiğinizi ve niçin verdiğinizi bilir. Şu kimseler ki, gece ve gündüz gizli ve âşikâr mallarım infâk ederler. OnJa-nn çerleri, Rablerinin indinde [Na’îm Cennetlerijdir. Onlara korku ve hüzn yokdur) buyurulmuşdur. [Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyal-lahü anh” bin altın âşikâre, bin altın gizli, bin altın gece, bin altın gündüz sadaka verdi. Bunun üzerine bu âyet-i kerîmenin nâzil olduğu bildirilmişdir.]
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki. (Yedi kısm kimse vardır ki, Allahü teâlânm ihsân etdiği gölgeden başka gölge bulunmadığı kıyâmet gününde, Allahü teâlâ onları A rşm gölgesinde gölgelendirir. Onlardan birisi, sadaka verdiği zemân sağ elinin verdiğini, sol eli dahî bilmeyen kimsedir.) Bu hadîs-i şe,-lîfden sadakayı âşikâre, açıkça vermenin temâmen nehy edildiği anlaşılmamalıdır. Ba’zı yerler vardır ki, hâlis niyyet ile, kendini riyadan koruyarak ve başkalarını teşvik için hayrın, iyilik ve sadakanın, âşikâre olması dahâ efdâldir. Hadîs-i şerîfde, (Bir hayrın yapılmasına yol gösteren onu yapan gibidir) buyurulmuşdur. Bu hadîs-i şerife göre, sadakayı âşikâre vermek, iyiliği açıkça yapmak iki kat sevâb olur. Birisi, vermiş olduğu sadaka sevâbı, İkincisi ise, başkalarını teşvik etmek sevâbıdır. Böyle, hâlis niyyet ile, iyilik ve sadakayı izhâr, aklen ye şer’an gizlemekden elbette dahâ güzeldir. Bugün mevcûd olan İncillerde, sadakayı gizli vermek açıkça emr ediliyor ise de, hıristiyanların çoğu, burada da, İncile uymamakda, sadakayı âşikâre vermekdedir. Hattâ nefslerini kırmak için hayr sever ba’zı kimseler ve ba’zı süslenmiş madamların, sadaka toplamak için arabaları ile sokaklarda dolaşmaları, Avrupanın eski mo-dalanndandır.
16— Matta İncilinin altıncı bâbında düâ ederken riyâ yapmamak lâzım olduğu yazılıdır. [Âyet beş ve devâmı.]
riş demekdir. Kalb hastalıklanndandır. Kötü bir hu amellerini yaparak, âhiret yolunda olduğunu göstererek i- \ zûlanna kavuşmak demekdir. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı k * Resûlullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” rinde, İslâm âlimleri de kitâblannda, riyânın kötülüğünü lerdir.]
Mâ’ûn sûresinin dört, beş ve altıncı âyetlerinde meâlen; (Gan ile, ehemmiyyet vermeden nemâz kılan ve nemâzlannı balkyaı,,^ da, nifâk ve riya ile kılıp, tenhâda terk edenler için şiddetli ^ vardır) buyurulmuşdur. Kehf sûresinin yüzonuncu âyetinde mej. len: (Kim Rabbine kavuşmayı arzû ederse, arael-i sâlih işlesin vt Rabbine yapdığı ibâdetde. Ona hiç kimseyi ortak koşmasın) buyu. rulmuşdur. Bu âyet-i kerîmeye göre, riyâ ile, ya’nî gösteriş için ibâ. det etmek, şirk hükmündedir. Çünki, riyâ, gösteriş yapan, ibâdetin, de, ma’bûda bir başkasını ortak koşmakdadır. Bu ma’nâyı te’yîd ederek, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâb-ı kirâma, (Sizin için en çok korkduğum şey, şirk-i asgara [küçük şirke], yaka-lanmanızdır) buyurdu. Eshâb-ı kirâm: Yâ Resûlallah! Küçük şirk nedir? diye sordular. (Riyâdır)
[Diğer bir hadîs-i şerîfde, (Dünyâda riyâ ile İbâdet edene, kıyamet günü, ey kötü inşân! Bugün sana sevâb yokdur. Dünyâda kiın- , 1er için ibâdet etdin ise, karşılıklarını onlardan iste, denir) buyurdu. Riyânın zıddı, ihlâsdır. îhlâs, dünyâ fâidelerini düşünmeyip. ibâdetlerini yalnız Allah nzâsı için yapmakdır. Resûlullah “sallal-lahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki, (AUahü teâlâ buyuruyor ti, benim şerîldm yokdur. Başkasmı bana şerik eden, sevâblannı [va’d etdiğim karşdıklanm] ondan istesin. İbâdetlerinizi ihlâs ile yapmu! Allahü teâlâ, ihlâs ile yapılan amelleri [işleri] kabûi eder.) Muâz bin Cebeli “radıyallahü aııh” Yemene estambul vâlî olarak gönderirken, (İbâdetlerini ihlâs ile yap! İhlâs ile yapılan az amel kıyâmet günü sana yetişir) buyurdu. Başka bir hadîs-i şerîfde, (İbâdetlerini ihlâs ile yapanlara müjdeler olsun. Bunlar hidâyet yıldızlarıdır. Fitnele- -rin karanlıklarını yok ederler) buyurdu.]
17— Matta İncîlinde, (Düâ ederken, putperestlerin yapdığı gibi, lüzûmsuz yere tekrârlar yapmayın. Zîrâ onlar, çok söyledikleri için, kabul edileceğini zan ederler. Siz Ondan istemeden önce o, ihtiyâçlanmzı bilir. Siz şöyle düâ edin; Ey göklerde olan Babamız, ismin mukaddes olsun. Melekûtün gelsin. Gökde olduğu gibi, yerde de senin irâden olsun. Her günkü ekmeğimizi bize bugün de ver ve biz suçlu olanlan bağışladığımız gibi, bizim suçlarımızı (borçlanmızı) bağışla. Bizi iğvâya götürme. Bizi şerirden kurtar. Melekût ve kudret ve izzet, ebediyyen şenindir. Âmîn) de-
ıjilmekdedir. [Matta bâb altı, âyet yedi ve devâmı.]
[Burada, (gökde olduğu gibi yerde de senin irâden olsun) denilerek, Allahtı teâlâya âcizlik isnâd ediliyor. (Biz suçluları bağışladığımız gibi, bizim suçlanmızı da sen bağışla) denilerek, hâşâ Allahü teâlâ minnet altında bırakılmışdır. Biz yapdığımız gibi sen de yapmağa, hâşâ mecbûrsun denilmekdedir. Yine burada sâdece ekmek isienraekdedir. Hâlbuki, Allahü teâlâdan bütün ni’metleri istenmeliydi.]
İndide bundan başka bir düâ yokdur. Bunun için hıristiyanlar, hergiin bu düâyı okumakla me’mûrdurlar. Müslimânlann her günkü düâsı, Fâtiha-i şerifedir ki, beş vakt nemâzın, her rek’atinde okunur. Böylece, hergün en az, kırk kerre okunur. Fâtiha-i şerife sûresinin meâl-i şerifi şudur:
(BismiUâhirrahmânirrahîm: Rahmân ve rahûn olan Allahü teâ-lânm isın-i şerîTıni okuyarak başlıyorum. Hamd ve senânm en üstünü, bütün âlemleri yaratan, [bir nizâm üzere birbirine bağlayan] AUabü teâlâya mahsûsdur. Allahü teâlâ, dünyâda ve âhıretde kullarına çok merhamet edicidir. Kıyâmet gününün mâliki [ve hâkimi] yalmz Odur. Biz, ancak sana ibâdet ederiz [Senden başka ibâdete lâyık ve müstehak olan hiçbir şey yokdur.] Ve ancak senden yardun isteriz. Bizi [İ’tikâdımızda, fi’llerimizde ve sözlerimizde ve ahlâkımızda ifrât ve tefrit arasında orta yol olan] doğru yolda bulundur. [Dîn-i İslâm ve sünnet-i enâm “aleyhissalatü vesselâm” olansırât-ı müstakimde bizi sâbit eyle.] Bizi kendilerine [fadi ve ih-sânm Ue] ni’met verdiğin kimselerin [Peygamberlerin, Velîlerin ve Sıddîklerin] yolunda bulundur. [Hakkı kabûl etmeyip] senin gada-bına uğrayaıılann ve sapıkların yolunda bulundurma! [Yâ Rabbî. Amîn: Kabûl buyur Allahım!]) Bundan başka, Kur'ân-ı kerîmde yüzlerce düâ vardır ki, her biri ve ma’nâları tefsîr kitâblannda uzun yazılıdır.
18— Matta İncilinde, (Düâ etdiğin zemân, iç odana gir ve kapıyı kapayarak gizU olan Babana düâ et! Gizlide gören Baban, sana âşikâre ödeyecekdir. Semâvâtda olan Babanız, kendisinden isteyenlere, pek çok ihsânlar verecekdir) denilmekdedir. [6-6]
Kur’ân-ı kerîmde, AUahü teâlâya düâ edenlere verilecek çerleri [karşılıkları] ve düâ etmek lâzım olduğunu ve yapılan düâla-nn kabûl edileceğini bildiren pek çok âyet-i kerîmeler vardır. Mü’min sûresinin altmışıncı âyetinde meâlen: (Bana düâ ediniz, size icâbet edeyim [kabûl ederim]) buyurulmuşdur. Bekara sûresinin yüzseksenaltıncı âyetinde meâlen: ([Ey Resûlüm], KuUanm sana benden sorarlarsa. Ben [ilm ve icâbetle] yakımm. Bana düâ etdikleri zemân düâlarına icâbet ederim [kabûl ederim]. Benden
icabet istesinler ve bana îmân etsinler) buyurulmuşdur
19— Matta İncilinde, (Eğer siz insanların suçlarım bas,, niz, gökde Babanız da sizi bağışlar. Fekal siz insanlann bağışlamazsanız, Babanız da, sizin suçlarınızı bağışlamaz! r' mekdedir. [Matta bâb altı, âyet ondört-onbeş.]
Kur’ân-ı kerimde, Nûr sûresinin yirmiikinci âyetinde meâb ([Kusûıian] afv etsinler, intikamdan vazgeçsinler. Dikkat ediı^i Allahü teâlânın sizi mağfiret etmesini sevmezımsiniz? Allahütejı^ mağfiret ve rahmet edicidir) buyurulmuşdur. Âl-i imrân sûreflnij yüzotuzdördüncü âyetinde meâlen: ([Takvâ sâhibleri] p kimseleri, ki, boilukda ve darlıkda, çoklukda ve azhkda estambul [sadaka verirler ve] m-fak ederler. Gadablannı yok ederler, [ya ni dargınlık yapmağa İta. dir iken, sabr ve terk ederler ve insanlardan cezâya müstehakolan. ların] kusûrlarım afv ederler, Allahü teâlâ ihsân edenleri sever) bu-yurulmuşdur. [Müslimânlar hep bu âyet-i kerîmeler ile amel etmişlerdir. Buna bir misâl yazalım. Resûlullahın mubârek torunu Hü-seyn bin Alî “radıyallahü anh” misâfirleri ile sofrada otunnuşlatıt. Kölesi bir kab sıcak yemek ile gelirken ayağı yere takıhp, yemeği Hüseynin “radıyallahü anh’’, mubârek başına dökdü. Kölesini terbiye için yüzüne sert bakmca, kölesi, bu âyet-i kerîmenin (Gadab etmezler) kısmını okudu. İmâm-ı Hüseyn "radıyallahü anh”, gadabımı terk etdim, buyurdu. Bunun üzerine köle, (Insanlaı-dan kusfirlu olanları afv ederler) kısmmı okudu. İmâm-ı Hüseyn “radıyallahü anh” afv etdim buyurdu. Bunun üzerine köle. (Allahü teâlâ ihsân edenleri sever) kısmını okudu. İmâm-ı Hüseyn radıyal-lahü anh”, seni kölelikden azâd etdim, istediğin yere gidebilirsin, buyurdu.] Beled sûresinin onyedinci ve onsekizinci âyetlerinde meâlen; (Bundan sonra mü’minlerden olup, birbirlerine sabr ve met-hamet tavsiye ederler. İşte bunlar, eshâb-ı yemindendirler, ya’nî Cennet ehlindendirler) buyurulmuşdur. Resûlullah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” (Başkalarına merhamet etmiyene, merhamet olunmaz) buyurmuşdur.
20— Mştta İncilinde, (Oruç tutduğunuz zemân. ikiynizlüler gi-
bi surat asmayın. Zirâ onlar oruç tutduklannı insanlar görsünler diye suratlarını asarlar. Doğrusu size derim ki, onlar mükâfâtlannı almışlardır. Fekat sen oruç tutduğıın zemân başına yağ sürüp, yüzünü yıka. Tâ ki, insanlara değil, gizlide olan Babana oruç tutdu-ğunu gösteresin) denilmekdedir. [Matta bâb altı, âyet onaltı, onye-di ve onsekiz.]
İsâ aleyhisselâm sâdece Allah rızâsı için oruç tutulmasını emr etmiş ve riyâdan nehy buyurmuşdur. İslâmiyyetde rivânm kötülüğü ve riyâdan sakındırmak için vârid olan âyeV ^
ilerden ba’zıiarını yukanda bildirdiğimizden, burada lüzum yokduf. Dikkat edilecek husus şudur ki, âyetlerinde, oruç tutmak, açıkça emr edildiği hâlde, îsâ glâmdan çok sene sonra, onun yüzünü görmeyen ve onun
Favlos, sonradan İncildeki diğer ahkâmı değişdirdiği gibi, bu JJudadeğişdirmişdir.