estambul ve modern islam90

estambul ve modern islam90

 estambul bugün güzel bilgileri yazan estambul diyorki İlim-amel bütünlüğünü öngören geleneksel dünyagörüşü uyarınca şeyh-âlimler, Hz. Peygamber (S.A.S.) gibi ilim ile ameli birleştirerek insanlara dini öğretme ve eğitme işlevini de görürler. Ancak modem dünyada olduğu gibi sıcak veya soğul< savaşların yaşandığı çalkantı dönemleri. şeyh-âlimlerden alışılagelmiş ihya ve ıslah yolunda cihadın ötesinde bir aktivizm ister. Bilindiği kadanyla Osmanlılarda savaşa eşlik eden âlimlerin yaptığı, bizzat savaşmaktan çok, gazilerin moral motivasyonuydu; çünkü bu savaşlarda Osmanlı genelde hücum pozisyonunaydı. Oysa Müslümanların nefs-i müdafaa durumunda oldukları savaşlar, ulemanın gerektiğinde bizzat savaşmasını gerektiriyordu.estambul Talebeleriyle birlik"te bizzat Moğollara karşı savaşan İbni Teymiye buna belli başlı örnekti.

Batı’nın yaşadığı ilim-amel kopukluğunun uçlara düşmesi, amele vurgunun devrimle sonuçlanması mukadderdi. Bu süreçte tekrar nefs-i müdafaa pozisyonuna düşen XIX. asır İslam dünyasında aktivizm daha da aciliyet kazandı. Bu durum, geleneksel dünyadan farklı olarak aktivizme ağırlık veren Cemaleddin Afgânî veya Şekib Arslan gibi şeyh-âlimlerin doğuşuna yol açtı. Hıristiyan veya Şî’î dinî-politik kültürde görülen, teslimiyetçilik olarak çevirebileceğimiz guietism’ln zıddı olarak alınabilecek akiviznim temel amacı, nefs-i müdafaa idi. Bunun ise iki temel boyutu
426 BEDRİ GENCER
vardı: birinci acil hedef, İslam dünyasının BaüJı f?:i]<spl tecavüzden t runması, siyasî bağımsızlığının sağlanması, İkincisi, eğitim ve kalkinj yolunda seferberlik başlatılarak toplumun olumlu anlamda dönüştüf^jj' mesiydi.Çağımızda bu tür aktivizmde peygamberi çizgiyi temsil eden tasavvuf öne çıktı. Zira tasa\'vufun temel hedefi, insana en yaman düşmanı ternsi) eden nefsin terbiyesiydi; nefsini fethedenin dünyayı fethetmesi iştçj^ değildi. Batılı literatürde "neo-sufizm” kavramıyla anlatılan çağdaş tasav. vufun üstlendiği aktivizmin en somut örneğini son dönem Osmanlı İm. paratorluğu’nda görmek mümkündü. Tasavvufun Türklerin İslam’ı ka-bul ve Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş sürecinde oynadığı rol hatırlandığında bu, doğal bulunacaktı. “Akıncı veya gaza ruhu” deyimiyle anlatılan geleneksel Osmanlı aktivizminin temelini, zaten Orta Asya’da Ahmed Yesevî mektebine bağlı dervişler atmıştı.
Sultan Abdülhamid ile yakın ilişkisi olan (Deringil 1999: 64) Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî (1813-1893) adlı Nakşibendî şeyhi, son dönem OsmanlI’da hem İktisadî, hem askerî cihat örneği verdi. Gümüşhanevî, o zaman yeni kurulan Osmanlı Bankası'nm faiz çarkına girmemek için öz kaynak arayışına girişmişti. Osmanlı tarihindeki avârız sandıklarını model alarak kurduğu bir “yardımlaşma ve yatırım fonu” ile sayıları bir milyonu aşan talebelerinin atıl duran servetlerini bir araya getiren Gümüşhanevî, sağlanan kaynak ile bir matbaa, yayınevi, içinde 18.000 kitabın bulunduğu dört ayrı kütüphane ve çeşitli vakıflar kurdurmuştur. Diğer yandan şeyh, İbni Teymiye gibi Ruslara karşı müritleriyle ‘93 harbine katılarak ve bizzat savaşarak orduya moral vermiştir (Gündüz 1984: 50-75)-
Şekib Arslan (1869-1946), modern İslam dünyasında Afgânî dışında öne çıkan baş Müslüman aktivisttir. XX. asra girerken iyice tehlikeye düşen İslam dünyasının beka ve istiklali uğruna tam bir seferberlik gerekiyordu. Amaç, Birinci Dünya Savaşı’na doğru ölüm-kahm mücadelesi veren Osmanh’nm, dolayısıyla İslam dünyasının varlığını korumak, Os-manh İmparatorluğu’nun kaçınılmaz sonunu getiren savaştan sonraki sürecin ise mümkün olan en hasarla atlatılarak Müslüman ülkelerin siyasî bağımsızlıklarını kazanmasını sağlamaktı. Cleveland’m deyişiyle Arslan, "Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalkıp, yükselen ulusal devletler çağına evrensel İslam İmparatorluğunun organizasyon ilkelerini getiren
İSLAM'DA MODERNLEŞME 427
kişidir.’'^° İdeallerini okullarmcla yctişligi Osnumlı İınparatorluğu'ndan alarak kendisini İslâmî dayanışmaya adayan Arslan, ömrünün sonuna kadar tavizsiz, sadık bir Osmanlıcı olarak kalmıştır (20).
Bu açıdan Arslan, modern dönemde İslâmî aktivizmin ilk ve en tanınmış temsilcisi Cemaleddin Af'gânî'nin bir takipçisi sayılabilir. Herkesten çok Arslan, Afgânî’deki "İslam dışında olana Müslümanca muhalefet” eğilimini sürdürdü (23). Ancak Cleveland’ın da dikkat çektiği gibi, Afgânî ile Arslan arasında yapılacak titiz bir mukayese aralarında önemli farklar olduğunu ortaya çıkaracaktı. Uzun süre Afgânî efsanesinin gölgesinde kalan Arslan’m misyonunun takdiri, Cleveland’ın da belirttiği üzere, çeşitli sebeplerle Batılı araştırmacılar tarafından ihmal edilmiştir. Bu ihmal temelde, Batı’nın, halkı hep yeni bir şeye yönlendirmek isteyen, yeni ve farklı şeyler sunan düşünürleri öne çıkarma, buna karşılık maziden gelen ve çok değerli buldukları bir şeyin muhafazası için destek arayışı içinde bulunan geleneksele! âlimleri göz ardı etme eğiliminin sonucudur (26). Şekib Arslan, amacına ulaşmak için çağının bütün imkânlarını kullansa da, gerek zihniyeti, gerekse de üslubu itibariyle yenilikçi değil, geleneksele! kalmıştır (27, 50).
Batılı literatür, Cemaleddin Afgânî için aslına uygunluğu kuşkulu bir imaj inşa etmişti (42). Şekib Arslan için de bir imaj inşası söz konusuydu; ancak gerçeklere dayanan Arslan’ın bu imajı ile aslı arasındaki sapma yok denecek kadar azdı (14). Kariyerinin başlarında Arslan’ın aktivizminden etkilendiği Afgânî ile dramatik bir tanışma sahnesi anlatılır. estambul İstanbul’da ömrünün son yıllarında Afgânî'nin huzuruna çıkan Arslan, rivayete göre kendisini tanıttıktan sonra duygulanan Afgânî’nin iltifatına ve manevî icazetine nail olur (47). Ancak Arslan, İslâmî aktivizm konusunda Afgânî’den ilham, hatta icazet almış bile olsa, Cleveland’ın ifadesiyle onun “tahtının varisi” (28) ve "misyonunun harfiyen takipçisi” (41, 237) olarak görülemez. Bu rivayet, daha ziyade bir “Osmanlı-Arap centilmeni” olan Arslan’m seleflere kadirşinaslık ve Cleveland’m da belirttiği gibi, Müslüman kamuoyu nezdinde ün ve nüfuzunu arttırmak için kullandığı bir mesaj olarak yorumlanabilir.
Cleveland 1991: 13. Bu bölümde Şekib Arslan’ın kariyeri, daha çok, William Cleveland'ın yetkin monografisine dayanarak işlenecektir. Bu yüzden çok fazla dipnot tekrarı yapmamak için bu kitaba, metin içinde, parantez içinde verilen sayfa numaraları ile atıf yapılacaktır.
estambul sundu..