estambul ve insan ile din bilgisi29

estambul ve insan ile din bilgisi29 

bugün elimizden gelen gayreti sizlere gösteriyoruz ve estambul diyorki Seyyid Kutbun bu yazılarının yalan ve yanlış oldukları, (Tuhfe) kitâbında vesikalarla isbât edilmekdedir; Hazret-i Osmân “radı yallahü anh”, Eshâb-ı kirâmın sözbirliği ile halîfe seçildi. Onuse çenler arasında hazret-i Alî de vardı. Seyyid Kutb, hazret-i Osmâ na dil uzatmakla, Eshâb-ı kirâmın sözbirliğine ve hattâ (Ümmetim yanlış bir iş üzerinde sözbirliği yapmaz) hadîs i şerîfine karşı gel mekdedir.
(Mir’âf-ı kainât)da diyor ki; Üçüncü halîfe olan hazret-i Osmân bin Affân bin Ebil’âs bin Ümeyye bin Abdi Şems hin Ahdi Menâf bin Kusey, Resûlullaha ilk îmân eden erkeklerin a a in cüsüdür. Amcası Hakem bin Ebil’âs, hazref-i Osmânı bağI d delerinin dînine dönmezsen seni çözmem, dedikde, ölüWn^'d (T-

V tmem dedi Amcası ümmidini kesip bağlarını çöz-aleyhi ve sellem” vahy kâtibi idi. Re-sdâm’’ AUahü teâlânın emri ile kızı Rukayyeyi buna İfR^e Bedr gazâs. yap.hrken, Medînede vefâ, edince, SikızıÜmm-i Gülsümü verdi. O da, hicretin dokuzuncu sene-jindevefât edince, (Daha kızlarım olsaydı, onları da Osmâna»ye-rirdim!) buyurdu. Ümm-i Gülsümü verince, (Kızım! Zev|Hfg|s^ mân. ceddin İbrahim Peygambere ve baban Muhammede “aley-' hisselâm” herkesden daha çok benzemekdedir) buyurmuşdu. Bir Peygamberin iki kızını nikahlamak, hazret-i Osmândan başka hiçbir insana nasîb olmamışdır. Resûl aley hissel âmin yanına hazret-i Osman gelince, Resûl aleyhisselâm, etekleri ile mubârek ayaklanın örtdü. Hazret-i Âişe bunun sebebini sordukda, (Ondan melekler haya ediyor. Ben haya etmez miyim?) buyurdu. Bir hadîs-i şe-rîfde, (Osman Cennetde benim kardeşimdir ve hep yanımdadır) buyurdu. Tebük gazvesinde İslâm askeri pek çokdu. Gıdâ maddesi ve harb vâsıtası azdı. Sıkıntı çekilecekdi. Hazret-i Osmân “radı-yallahü anh”, öz ticâret malından üçbin deve, yetmiş at, onbin alta getirdi. Resûlullah, bunlan askere dağıtıp, (Bugünden sonra, Osmâna g^âh yazılmaz) buyurdu. İmâm-ı Süyûtî “rahmetullahi tealâ aleyh” hazretlerinin (Câmi’ussagîr) kitâbındaki hadîs-i şerif-fle, (Cehenneme girmesi lâzım gelen yetmişbin günahkâr müsli-man, Osmânın şefö’ati ile, süâlsiz, hesâbsız Cennete girecekdir) buyuruldu. Hazret-i Osmânın din bilgisi pekçokdu. Din bilgileri üzerinde hazret-i Ömer ile öyle konuşmalar yapardı ki, işitenler kavga ediyorlar, sanırlardı.
(Tuhfe) kitâbmda diyor ki, hazret-i Osmân “radıyallahü anh”, halîfe iken, herkese lâyık olduğu vazifeyi verirdi. Herkesi yapabileceği işde kullanırdı. Halîfenin gaybı bilmesi lâzım değildir. Hazret-i Osmân da, güvendiklerini, iş adamı olarak bildiklerini ve emîn, âdil olarak tanıdıklarını ve emrlerine karşı gelmez zan etdiklerini iş başına getirmişdir. Bundan dolayı kimsenin Ona dil uzatmağa hakkı yokdur. Ona karşı olanlar. Onun bu hak-İl hareketlerini de kötü gösteriyorlar. Hazret-1 emirleri Onu sevmekde. ve emrlertnt yapmakda, askerlıkde, mTmlekeller fclh etmekde ve çahşkanirkda, en seçme kimselerdi,
nu araşdınrdı. Çünki hükümet yenleri çok olur. Herkesin şikâyeti ile me mür de^ci ■‘^1 memleketin idâresi altüst olur. Araşdınrdı. Şikâyetler di^ karsa, hemen azl ederdi. Böylece, Velîdi azl etdi. Mu’âviye, Ona ısyân etmedi. Şâmda, herkese kendini sevdk di. Bunun emrinde bulunanlardan hiç kimsenin burnu kan^ yordu. Müslimânları adâlet ile idâre ediyor, kâfirlerle de cftjj ediyordu. Böyle bir kahramanı kim azl eder? Mısr vâlîsi oi^ Abdüllah bin Sa’di de niçin azl etsin? O, hazret-i Osmândanson. ra, bir yana çekildi. Karışıklıklardan uzak kaldı. Mısrdan Maî. neye. Onun için gelen şikâyetler, hep İbni Sebe’ yehûdîsininbt şı altmdan çıkıyordu. Sözün kısası, hazret-i Osmân, vaafesis tâm yapdı. Fekat, takdir, tedbîrine uygun olmadığından, yehi lerin çıkardığı fitne ateşi söndürülemedi.
Hazret-i Osmânın hâli, her bakımdan, hazret-i Alîye beme-mekdedir. Hazret-i Alînin de çeşidli tedbîrleri fâidesiz kaldı, lal-nız, hazret-i Osmânın vâlîleri, kendisini seviyorlar, emrlermihep yapıyorlardı. Ganimetleri halîfeye muntazam gönderiyorlarm.Bu tün müslimânlar, mal sâhibi, râhat ve huzûr içinde idi. Hatta, fitne çıkmasma bu zenginlik de yardım etdi. Hazret-i Alînin vâlflenıse. kendisine ısyân etdi. Vazifelerini yapmadılar. Devlet işleri ak^a Hazret-i Alînin akrabâsı, amcasınm çocuklan da böyle yapdı. Haı ret-i Osmânı lekelemeğe kalkışanlar, Ehl-i sünnet âlimlerine inan mazlarsa, şî’î kitâblanm okusunlar. O zemân anlarlar. Şî’îlerin ea kıymetli kitâblarından olan (Nehc-ül-belâga) kitâbında, hazreH Alînin amcasının oğluna yazdığı mektûb var. Burada, o münâfıka olan güvenini bildiriyor. Nehc-ül-belâga, sonra bunun hıyânetlen-ni uzun yazıyor. Hazret-i Alînin vâlîlerinden Münzir bin Cârut da hâin çıkdı. Halîfenin ona yazdığı tehdîd mektûbu, şî’î kitâblannın çoğunda vardır. Hazret-i Alî de, bu vâlîleri için lekelenemez. Pey gamberler bile münâfıklann tatlı dillerine aldanmışdı. Fekat. On lara vahy gelerek, münâfıklann çoğunun yüzkarası meydâna çıka nldı. Şî’fler, imâmlann gaybı bilmesi lâzımdu, diyorlar. Hazret Osmâna bunun için dil uzatıyorlar. Bu inançlan ile, hazret-i Alîy* “kerremallahü vecheh” de lekelemiş oluyorlar. Bunlara göre haz ret-i Alî, önceden bildiği hâlde, hâinleri müslimânlann başına ge tirmiş oluyor. Meşhûr Ziyâd bin Ebîh hâinini de hazret-i Alî vâ yapmışdı.
Mervânm babası olan Hakem bin Ası Medîneye kahm de. hazret-i Osmâna
*m’’, Hakemi münafıklarla dost olduğu için ve ınüsli-; ,„™ıla fitne çıkardığı için, Medmeden surmuşdu. Ikı ha-St kSr temindi. Münâüklar kalmadı. Hake-Ho Sürgünde kalması sebebi ortadan kalkmış oldu, iki halîfe, flungeri gelmesine izn vermemişlerdi. Çünki, fitne ve fesâd, yi-leçıkabilirdi. Hakem, Benî Ümeyyeden idi. İki halîfe, Temîm^ve ^(İykabilelerinden idiler. Câhiliyyet zemânmdaki düşmanlıklar lıâtırlara gelebilirdi. Hazret-i Osman ise. Hakemin erkek karde-şninoğlu idi. Bu korku aradan kalkmış oldu. Bunun için, (Onu Melneye getirmek için Resûlullahdan izn almışdım. Halîfe Ebû Bekre söylemişdim, izn aldığıma şâhid istedi. $âhid olmadığı estambul için sıısmuşdıım. Halîfe Ömer, belki benim sözümü kabûl eder, de-iDİşdiın. 0 da şâhid istemişdi. Ben halîfe olunca, bildiğime göre im verdim) buyurdu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” lıasta iken, (Bana sâtih biri gelse de, ona birşey söylesem) buyur-ffliışdu. Ebû Bekri çağıralım, dediler. (Hayır) buyurdu. Ömeri ça-jralım, dediler. (Olmaz) buyurdu. Alîyi çağıralım, dediler. Yine (Olmaz) buyurdu. Osmâm çağıralım, dediler. (Evet) buyurdu. Hmet-i Osman gelince, Ona birşeyler söyledi. Bu arada, belki Hakem için de şefâ’at dilemiş ve kabûl buyurulmuşdur. Hakemin Mn zemânlannda nifak ve fesâddan tevbe etdiği de bilinmekde-aiı. Zâten, Medîneye geldiği zemân çok ihtiyar idi. Birşey yapacak hâlde değildi.
I Akrabasına verdiği ihsânlar da, hurûfî kitâblarmın ve Seyyid Mtbun iddi’â etdikleri gibi, beytülmâldan değUdi. Kendi öz maadan idi. Abdülganî Nablüsî hazretleri (Hadîka) kitâbmda, ■kinci cild, yediyüzondokuzuncu sahîfesinde diyor ki, (Dört halîfeden üçü, beytülmâldan, ya’nî devlet hazînesinden maâş ahrlar-üı. Yalnız hazret-i Osman maâş almazdı. Çünki, çok zengindi. Maâşa ihtiyâcı yokdu). (Berika) kitâbmda da, bindörtyüzotuzbi-cincisahîfede, böyle yazdıkdan sonra, (Osmân “radıyallahü anh^ Şehîd olduğu gün hizmetçisinde, kendi malı olarak, yüzellibin dî-nâr altın ve bir milyon dirhem gümüş ve ikiyüzbin altın değerin-4e elbise bulundu) diyor. Kendisi kumaş tUccân İdL ihsanlan, ma akrabasına delildi. Herkese ikram, boldu. Aüah "zas. ■Çin cok havr yapardı. Her Cum'a gunu. bir köle azad ederdi.
Cennetin anahtarlanm bana verseler, Benî doldururum. Dışarda kimseyi bırakmam) buyuruu h mânın bu sözüne karşı, Eshâb-ı kirâm “radıyallahü t birşey demedi. Bütün ihsânlarını beytülmâl^a te’assub ve inâddır. Ona düşman olmanın Kendisine sorduklarında, (Adâlete ve takvâya sığmayan b”'? keti bana yüklemeyiniz) buyurmuşdu. Hazret-i Osmân,oa Mervânm kardeşi Kârisin kızma nikâh ederken, kendi ınaij]”’ bin dirhem gümüş gönderdi. Kızı Rumâm Mervâna nikâh ederij de, bin dirhem verdi. Bunlann hiçbiri beytühnâldan değildi,
Seyyid Kutbun hurûfî kitâblanndan ve Abbâsî târihlerindej alarak yazdığı (Afrikıyyeden gelen ganimetin beşde birini Meni na bağışladı) sözü de iftirâdır. Hazret-i Osmân, yirmidokuz tâıi hinde, Abdüllah bin Sa’di, bin suvârî ve piyâde ile Afrikaya eöı. dermişdi. O zemân, Tûnusun başşehri olan Afrikıyye şehıiıi kanlı muhârebeler oldu. Müslimânlar gâhb geldi. Çok ganimet ek geçdi. Abdüllah, bunun beşde birini Mervân ile halîfeye gönderi Yalnız para olarak beş bin altmdan ziyâde idi. Arada birkaç aylık yol olduğu için, bunlan Mediheye getirmek çok güç ve tehlükei idi. Bunun bin dirhemini Mervân satdı. Geri kalanmı Medîneye getirdi. Müjde haberlerini de verdi. Çok düâlar aldı. HaKfe om bu zahmetine ve müjdesine karşıhk olarak, satılan kısmın parasiD' dan noksan kalanı Mervâna bağışladı. Bunu yapmak hahıe® hakkı idi. Hem de, Sahâbenin “radıyallahü teâlâ anhüm ecmaın yanında vâki’ olmuşdu. Bir kimseye bin altın getirseler bunun bin ni veyâ dahâ çok mikdânm getirene bahşiş olarak verse, buna kimse isrâf demez. Nitekim, zekât tophyan âmile de, ihtiyâcı kadarve-rilmesini, Allahü teâlâ emr etmekdedir. Abdüllah bin Hâlid iÇİ® bin dirhem verdi, sözü de iftirâdır. Ona ödünç verilmesini emr ey-lemişdi. Abdüllah da borcunu ödemişdi. Dâmâdı Harisin, Medîne-deki tacirlerden zekât toplarken haksızlık yapdığmı işitince, One işden çıkardı ve cezâ verdi.
estambul yazdı ve sundu..