estambul ve insan ile din bilgisi99
sizlere en güzel yazıları yazan estambul diyorki Osmân-ı Zinnûreyn “radıyallahü anh”, Hicâzdaki ve Irakda-ki bakımsız yerleri, güvendiği kimselere, yakınlarına verir, zirâat âletleri de te’mîn ederek çalışdınr, millete çok toprak kazandırırdı. Zirâati geUşdirdi. Bağlar, meyve bağçeleri yetişdirdi. Kuyular kazdırdı. Kanallar açdırdı. Arabistâmn kuru topraklan Onun zemânında en bereketli yerler gibi olmuşdu. Emniyyet huzûr da böylece, kendiliğinden hâsıl olmuşdu. Hırsızlık ve pr-tıcı hayvanlar târihe karışmışdı. Bunların yuvalan yerine hanlar, müsâfirhâneler yapılmışdı. Ticâret ve nakliyyâtda kolaylık (İa bunlara bağlı olarak, gelişmişdi. Bunlar, Arabistn,-acak şevlerdi. Şimdi, yirminci asrın motorlu vâsıtaları (Arabistânda nehrler akmadıkça kıyamet * Shadîs-i şerifi, sanki hazret-i Osmanın zemanındakı me-SJi haber vermekdedir. Adî bin Hâtem Tâîye söylenen ha-(ömrün çok olursa, birkadının Hire şehrinden (iVye tâhat rahat Allahdan başka kimseden korkmaftlIHele-. tejini görürsün) buyurulmuşdu. Hazret-i Osmân zemânında ma-tj, servetin artacağını, iş hayâtının gelişeceğini bildiren çok ha-Is-i şerif vardır. Eshâb-ı kiram, bu bereketi ve huzûru görünce, hâzıet-i Osmâmn idaresini, başarısını takdir eylediler. Onlar da, lıalîfe gibi çalışmağa başladılar. Hazret-i Alî, Yenbû’ ve Fedek ve Zûhre denilen yerlerde, Talha, Gâbedde, Zübeyr, Zihaşebde, tarlalar ve bağlar yapdılar. Hicaz kıt’ası, ma’mûr oldu. Hazret-i Os-üiânııı hilâfeti birkaç sene dahâ uzasaydı, Şîrâzın gül bağçelerini ve Hiratm korularını geride bırakacaklardı. Ölü topraklan. Halîfeden izn alarak, herkesin kendi malı ile işletmesi câizdir. Bunu vapmak halîfenin kendisi için de niçin câiz olmasın? Böylece ye-^diği mahsûl, kendisine neye halâl olmasın? Hazret-i Osmân. endi malı ile, çok toprakları ihyâ etdi. Bağlar, bağçeler yapdı. u^lar kazdırdı. Sular akıtdı. Herkese önayak oldu. Mülete iş aııı sağladı. Yeni bir çığır açdı. (Mal, mab çeker) sözü gereğin-K,gelirleri katkat artdı. Onun zemânında, Medînecie tarla sürme-yen,bağyetişdirmiyen kimse kalmadı. Hindli Mevdûdî ile Mısriı «yyid Kutb, İslâm târihlerini veya hiç olmazsa, Hindistânda yalamış olan (Tuhfe) kitabını okumuş olsalardı, Resûlullahm halîfe-krini “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” lekelemekden belki halâ ederlerdi. Onları medh ve senâ etmekden de âciz estambul olduklanm barlar, edebli davranırlardı.
Beytülmâldan Zeyd bin Sabite “radıyallahü teâlâ anh” bin dir-*>em bağışladı, sözü de, hâdiselere kötü gözle bakmanın ifâdesidir. Öirgün beytülmâldan hakkı olanlara dağılım yapılmasını emr eyle-■Mşdi. Bin dirhem kadarı artmışdı. Bunun, müslimânlann hizme-i'nde kullanılmasını emr buyurdu. Zeyd, bu para ile mescid-i Nebeviyi ta’mîr eyledi.
BesvüzvetmisaUıda vefât eden Şâfi’î âlimlerinden hafız Ahmed bin MuSS Ebû Tâhir Silefînin (Meşihat) kitâbmda ve ay-rıcaYbni AsTkU Ah bin Muhammedin bildirdikleri hadîs-i şerîf-
yi sevmeği de farz eyledi) buyuruldu. Abdullah diği, Münâvfde yazılı hadîs-i şerıfde, (Ebû Beltfl7öTeri îmândiuıdır. Onlara düşmanlık münâfıklıkdır) buyuruldu D Tirmüzî buyuruyor ki, Resûlullahın yanına bir cenaze getiril^ mazını kılmadı ve, (Bu adam Osmâna düşman idi. Onuniçin|, lahü feâJâ da, buna düşmandır) buyurdu. Tevbe sûresiniDyfcbjf ci âyetinde meâlen, (Muhacirlerin ve Ensânn önce imânagele^ riııden ve Onların yolunda gidenlerden Allah razıdır. OnJardıij lahdan razıdırlar. Allah, Onlar için Cennetler hazırladı) bur, Idu. İlk üç halîfe, önce îmâna gelenlerdendir. Hazret-i Mu’âvjvei-Anır ibni Âs da, Onların yolunda olanlardandır. Bu din biiyütlcj ne dil uzatanlar, âyet-i kerîmeye ve hadîs-i şeriflere karşı gele oluyorlar. Âyet-i kerîmeye ve hadîs-i şerife karşı gelen, dindcDij kar, kâfir olur. Müslimân olduğunu açıklarsa, münafık veyazuıil olduğu anlaşılır.
6— (Diğeri acûze kadın Safvân ile yaşadığı çöJ aşkım ğeû' ilk gaybı behânesi ile örtmeğe çalışıyor. Diğer tarafdandı m-ma sebebini hazret-i Alîye yüklüyor. Böylece, Cemel vak asıûof-yor) diyor.
Mecmû’a, burada mü’minlerin annesi, Resûlullahın sevgilize^ cesi olan Âişe-i Sıddîka “radıyallahü teâlâ anhâ” hazretlerine,hay sızca saldırmakdadır. Hadîs âlimlerinden Abdülhak Dehlevîhazret leri, (Medâric-ün-nübüwe) kitâbında bakmız ne buyuruyor:
Âişe-i Sıddîka “radıyallahü teâlâ anhâ” hazretlerinin fazüe^ ri, üstünlükleri, sayılamıyacak kadar çokdur. Eshâb-ı kirâmın âlimlerindendi. Çok fasih ve beliğ konuşurdu. Eshâb-ı kirâmafct vâ verirdi. Âlimlerin çoğuna göre, fıkh bilgilerinin dörtde bili® hazret-i Âişe haber vermişdir. Hadîs-i şerifde, (Dîninizin liçdett^ rini Hıuneyrâdan öğreniniz!) buyuruldu. Resûlullah “sallallatı^ aleyhi ve sellem”, hazret-i Aişeyi çok sevdiği için. Ona (Hıun«)' râ) derdi. Eshâb-ı kirâmdan ve Tâbi’înden çok kimse, hazret-i şeden işitdikleri hadîs-i şerifleri haber vermişlerdir. ÜıvetübniZit beyr hazretleri buyuruyor ki, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâlannı veba lâl ve haramlan ve Arab şi’rlerini ve neseb ilmini, hazret-i Âişed^^ daha çok bilen kimse, görmedim. Resûlullahı medh eden su beyt, hazret-i Âişenindir:
Hazret-i Âişenin şan ve şereflerinden birisi dc Rcsûlullahm sevgilisi olmasıdır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Onu /severdi. Resûlullaha, en çok kimi seviyorsun denildikde, (Üşeli) buyurdu. Erkeklerden kimi? dediler. (Âişenin babasmı) bşırdu. Ya’nî en çok hazret-i Ebû Bekri sevdiğini bildirdi. Haz-rei iÂişeye sordular ki, Resûlullah en çok kimi severdi? Fâtıma-]iıseverdi, dedi. Erkeklerden en çok kimi severdi dediler. Fâtı-zevcini buyurdu. Bundan anlaşıhyor ki, zevceleri arasın-ia, hazret-i Âişeyi, çocukları arasında, hazret-i Fâtımayı, Ehl-i İKyti arasında, hazret-i Alîyi, Eshâbı arasında ise, hazret-i Ebû Behi en çok severdi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”. Haz-let-iAişe buyuruyor ki, (Birgün Resûlullah “sallallahü aleyhi ve KUem mübarek na’lınlarmın kayışlarını çakıyordu. Ben de ip-işiyordum. Mübarek yüzüne bakdım. Parlak aimndan ter anılıyordu. Ter damlası, her tarafa nûr saçıyordu. estambul Gözlerimi ka-^nyordu. Şaşakaldım. Bana doğru bakdı. (Sana ne oldu ki, )le dalgın duruyorsun?) buyurdu. Yâ Resûlallah! Mubârek İddeki nûrlann parlaklığına ve mubârek alnındaki ter dâne-nıto saçdıklan ışıklara bakarak kendimden geçdtm, dedim. Resûlullah kalkıp yamma geldi. Gözlerimin arasını öpdü ve (Yâ A.Uahü te^â sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin gibi, sevindiremedim) buyurdu. Ya’nî, senin beni sevindirmen, ^nim seni sevindirmemden çokdur, dedi.) Hazret-i Âişenin mu-gözlerinin arasını öpmesi, Resûlullahı
hü anhâ”, kendisinin, ezvâc-ı tâhirâtın hepsinden d h- i ğunu söyliyerek, Allahü teâlânm ni’metlerini sava^î''^^ (Resûlullah beni istemeden önce, Cebrâîl aleyhisselâni ^ mimi getirip gösterdi ve bu senin zevcendir, dedi!) derdi o canlı resmi yapmak harâm olmamışdı. Hem de, resmi, mamışdı ki. Ona günâh olsun. (Buhârî) ve (Müslim) Idtâb^ ki hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellenS “radıyallahü anhâ” valdemize buyurdu ki, (Seni üç gece ri’jj gördüm. Melek, beyâz ipek üzerindeki resmini bana gösteıdiı, senin zevcendir, dedi. Rü’yâda, meleğin gösterdiği resmi unüfıî dım. Tâm sensin). Âişe valdemiz buyurdu ki, (Resûlullah gecen, mazı kılıyordu. Ben yanında yatmış idim. Bu hâl yalmzbanaiui sûsdu [diyerek öğünürdü]. Secdede, mubârek elleri ayaklamnait ğince, ayaklarımı çekerdim). Hazret-i Âişenin fazüetlerindente si de, aynı kabdan, birlikde gusl abdesti almalanydı. Buda,Rei lullahın hazret-i Âişeyi ne kadar fazla sevdiğini göstermekdel Resûlullaha, Âişeden başka, hiçbir zevcesinin yatağında (vılî gelmedi. Bu da, hazret-i Âişenin Allahü teâlâ indinde kıymeti pekçok olduğunu göstermekdedir. Ümm-i Seleme hasetlen, e sûlullaha, Âişe için birşey söylemişdi. (Âişe için beni mcıtme. na v^y, yalnız Âişenin yatağmda iken gelmekdedir) du. Ümm-i Seleme de, (Seni bir dahâ incitmem, tevbeyaKes lah) demişdi. Birgün hazret-i Fâtımaya (Benjm sevdiginu seDj sever misin?) buyurdu. Evet dedi, (Öyle ise, Âişeyi sev!) buymffl “radıyallahü teâlâ anhümâ”.
Hazret-i Âişe, (Bana karşı yapılan iftirânın yalan olduğu Mş hü teâlâ tarafından bildirildi) diyerek öğünürdü. Allahü teâlâ,N® sûresindeki onyedi âyeti göndererek, Aişeye iftirâ edenlerin Û henneme gideceklerini bildirdi. Hazret-i Âişenin izzeti ve şerefi®® yüksekliği bu âyet-i kerîmelerle de anlaşıldı.
Hazret-i Âişeye iftirâ, hicretin beşinci yılında (Müreysi’) vesinde olmuşdu. Bu muhârebeye (Benî mustahk) gazvesi de <1® nir. Resûlullah, bu gazâya bin kişi ile gitmişdi. Hazret-i Âişe i*® Ümmi Selemeyi de götürmüşdü. Ganimete kavuşmak için Çöl sayıda münâfık da gelmişdi. Askerin önüne hazret-i ÖmeriW du. Kanlı savaşdan sonra beşbin koyun ile onbin deve ve ved# den ziyâde esîr alındı. Cüveyriyye de bunlar arasında idi Ls# lah, bunu satın alarak, tezvîc buyurdu. Eshâb-ı kirâm hnnu rünce, Resûlullahın akrabâsı nasıl esirimiz olur diver^t ’ n i ki esirleri âzâd eldiler “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’" ” ^ v riyye ne bahtiyâr kız imiş ki, kavminin esâretden knrt./ı” ‘ hlb oldu. Resûl-i ekrem, Selmân-ı Fâris.v* - •