estambul ve insan ile din bilgisi33
bugün en güzel bilgileri yazan estambul yzıları sundu ve estambul dediki kitâbımn türkçe tercemesi olan (Al-Sda diyor ki, Resûlullah gazaya giderken, zevceleri ara-îikTir’a çekerdi. Hangisinin adı çıkarsa, Onu birJikde götürür-Âişe buyuruyor ki, (Kadmlann örtünmesi için âyet Jiişdi. Bana bir çadır yapdılar. Çadırla deveye bindirirlerdi. Ga-^ dönüşde, Medîneye yakm konmuşduk. Seher vakti göç ses-fcriişitilâ Abdest bozmak için, askerden uzaklaşmışdım. Hemen jeldiın. Gerdanlığmu bulamadun. Geri gitdim. Aradım, buldum. Yerime gelince, askeri göremedim. Gitmişler. Beni çadırm içinde sanıp deveye yükletmişler. O zemân az yirdim. Za’if idim. Ondört şaşında idim. Şaşırdım, kaldım. Beni bulamaymca ararlar diyerek, oturup bekledim. Uyumuşum. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sel-lem’, Safvân bin Mu’attil Sülemînin arkadan gelmesini emr eyle-ıııişdi. Gelip beni uykuda görünce, bağırmış. Sesden uyandım. Onu jöriince, yüzümü örtdüm. Devesini çökdürdü. Uzaklaşarak, (Deveye bin!) dedi. Bindto, Safvân yulan tutdu. Sıcak basmca, askere pşdik. Önce münafıklara rastladık. Çirkin şeyler söyleşdiler.Man Ibni Ebî Selûl kışkırtıyordu. Müslimânlardan Hassân bin Mbit ye Mistah da onlara uymuşdu. Medîneye gelince, hasta olum, îftirâ söylentileri heryere yayılmış. Benim haberim yokdu. fekat, Resûlullah beni eskisi gibi aranuyor, hastahğrmı yoklamıyordu. Sebebini anhyamıyordum. Bir gece, Mistahın annesi ile halaya çıkdım. Etekleri ayağma sarılarak düşdü. Oğluna [MistahaJ la’net eldi. Niçin söğersin? dedim, söylemedi. Birkaç kerre sor-|l>ım. Ey Âişe! Onun ne söylediklerini işitmedin mi? dedi. Sordum.
Iftirâ sözlerini bana anlatdı. Hastalığım hemen artdı. Ateşim yükseldi. Tepemden duman çıkdı zan etdûn. Aklım gitdi. Düşdüm.
Aklım başıma gelince, evime geldim. Babamm evine gitmek için, ResûluUahdan izn istedim. İzn verdi. Ne olduğunu öğrenmek istiyordum Anneme sordum. Yavrum hiç üzülme! Senin işin kolaydır. Güzel olan
'ahü teâlâdan ne âyet geleceğini bekli-adar uyumadım. Gözlerimin yaşı din-
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret i a ^ I meyi “radıyallahü anhümâ” çağırıp, (Bu işin sonu neve dedi. Usâme, (Yâ Resûlallah! Biz senin zevcenin yalnız^^' ğunu biliriz) dedi. Hazret-i Alî de, (Yeryüzünde kadın hü teâlâ sana yeryüzünü dar eylemedi. Âişeyi, câriyesi olaıS reydeden sor!) dedi. Ona soruldu. Allaha yemîn ederim ki,o! bir ayb görmedim. Arada bir uyurdu. Koyun gelince, un ileîj mur yapıp yirdi. Çok zemân Onun yanında bulundum. Onda|j bir ayb görmedim. Ağızlarda dolaşanlar doğru olsaydı, Allahit. âlâ, onu sana bildirirdi) dedi. Resûlullah, birgün evinde üzüntii oturuyordu. Ömer-ül-Fârûk hazretleri geldi. Resûlullah, Oen ne düşündüğünü sordu. (Yâ Resûlallah! İyi biliyorum ki, ıniijj. fıklar yalan söylüyorlar. Allahü teâlâ, senin üzerine sinek b durmuyor. Bir mırdar yere konup da, sonra senin üstünü kirkı meşin diye muhâfaza ediyor. Seni az bir pislikden saklıyan AUi pisliklerin en kötüsünden elbet saklar) dedi. Hazret-i Oraerint» sözü Resûlullahın hoşuna gitdi. Mubârek yüzü güldü. Sonra, ta ret-i Osmâm çağırdı. Ona da sordu. (Bu sözü nıünânklannyay ğından ve yalan olduğundan şübhem yokdur. Hepsi iftiradır, lahü teâlâ, senin gölgeni yere düşürmiyor. Mubârek gölgenin ı le pis bir yere düşmesini, yâhud habis bir kişinin, O gölgeye ® masını önlüyor. Mubârek evine pislik sokmasını hoş görür mu i dedi. Bu sözden de, mubârek kalbi ferahladı. Sonra yi çağırıp sordu. O da, (Bu sözler yalandır, iftirâdır. Münâıiklani uydurmasıdır. Sizinle nemâz kılıyorduk. Siz nemâz içinde ikf|' mubârek na’lmınızı çıkardınız. Size uyarak biz de çıkardık (Na’lınlannızı niçin çıkardınız?) dediniz. Size uymak için dedil| Siz de, (Cebrâfl aleyhisselâm geldi. Na’lında necaset bulaşığı olduğunu bana haber verdi. Onun için çıkardım) buyurmuşdıınta Nemâz içinde bile vahy ederek seni pislikden koruyan Allah.m'' bârek zevcelerine böyle pislik yapılmasına izn verir mi? Böyk^'^ şey olsaydı, bunu da hemen haber verirdi. Mubârek kalbin üzülmesin. Allahü teâlâ, vahy edip, mubârek zevcenizin pâk olduğunu elbette size bildirir) dedi. Bu söz de, ResûlulJahı sevindirdi Hemen hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın evine teşrif buyurdu “radı yallahü teâlâ anh”.^
Hazret-i Âişe diyor ki: O gün ben durmadan ağüvordıım En sardan bir hanım gelmiş, o da ağlıyordu. Annem ve ba^bım vnnım da oturuyorlardı. Ansızın Resûlullah gelip selâm verdi Y ^ La oturdu. O zemândan
jecevâb vereyim. Biz câhiliyyet zemânında putperest idik, insan ievkellerine tapınıyorduk. İbâdet etmesini bilmezdik. Hiç kimse t,i^ kadınlarımıza böyle birşey söyliyemezdi. Şimdi eihamdüJii-jahkalblerimiz İslâm nûru ile parladı. Evimiz İslâm ışığı ile aydın-landı.Herkesbizim için böyle söyliyorlar. Ben, Resûiullaha ne diyeyim?) dedi. Sonra anneme döndüm. Sen cevâb ver, dedim. O (ia, (Ben şaşırdım kaldım. Ne söyliyeceğimi bilmiyorum. Sen söyle) dedi. Sonra, ben söze başladım. estambul Dedim ki: Allahü teâlâya yemin ederim ki, mubârek kulağınıza gelmiş olan lâfların hepsi yalandır. Eğer onlara inanmış iseniz, temiz olduğumu ne kadar söy-lesem, bana inanmazsınız. Allahü teâlâ biliyor ki, benim birşey-! den haberim yokdur. Yapmadığım birşeye evet dersem, kendime iftira etmiş olurum. Vallahi başka diyeceğim yokdur. Yalnız Yû-süfaleyhisselâmın dediğini derim ki, (Sabr etmek iyidir. Onlarm I söyledikleri şey için, Allahü teâlâdan yardım beklerim). Şaşkmlı-j gımdan. Ya kûb “aleyhisselâm” diyeceğim yerde, Yûsüf “aleyhis-selâm dedim. Sonra yüzümü çevirip dayandım. Rabbimin beni temize çıkaracağını, Allah hakkı için hep bekliyordum. Çünki, kendimden emindim. Suçum yokdu. Fekat, Allahü teâlâmn berim için âyet-i kerîme göndereceğini sanmıyordum. Kıyâmete kadar heryerde, benim için âyet-i kerime okunacağım aklıma sığ-ftıramıyordum. Allahü teâlâmn büyüklüğünü ve kendi aşağılığımı bildiğim için, benim için, âyet-i kerime göndereceğini hiç ümmîd etmiyordum. Yalnız günâhsız olduğumu, kalbimin temizliğini Peygamberine rü’yâda bildirir veyâ kalb-i şerifine ilhâm eder, diyordum. Allah hakkı için doğru söyliyorum ki, ResûluIIah, oturduğu yerden dahâ kalkmamışdı ve kimse odadan dışarı çık-mamışdı Mubârek yüzünde vahy alâmetleri göründü. Oturanla-nn hepsi vahy geldiğini anladı. Babam bu hâli görünce, deriden bir va^k vardı Yasdığı Resûlullahın mubârek başının altına kovdu Bir yemenî çarşaf ile üzerini örtdü. Vahy gelmesi bitince mubârek yüzünden örtüyü kaldırdı. Gül gibi kırmızı yüzünce, mubareK y terleri,
Âişe “radıyallahü anhâ” hakkında bu âyet-i kerîmegelJ önce, hazret-i Ebû Eyyûb Hâlidin zevcesi, (Âişe için dolaşan sözlere ne dersin?) diyerek, hazret-i Hâlidden^ı Hazret-i Hâlid de, (Allah için, bu sözler yalandır. Sen banakar; böyle kötülük yapar mısın?) demiş. (Hâşâ yapmam) deyince, ret-i Hâlid de, (Aişe, dîni bizden dahâ bütün iken, Resûlulljiı karşı böyle şey yapmış olabilir mi? Biz böyle söylemedik, Bu s® 1er büyük iftirâdır) demiş. Hak teâlâ da, hazret-i Hâlidin tâmlt sözü gibi âyet-i kerîme göndermişdir. Resûlullah “sallaUahualci hi ve sellem”, hemen Eshâbını mescide topladı. Gelen âyet-ik rîmeleri okudu. Âyet-i kerimenin bereketi ile, mü’minlerinki lerindeki sübheler kalkdı. Mistah, hazret-i Ebû Bekrin akrate idi. Fakır idi. Hazret-i EbÛ Bekr, onun geçinmesine yardım edet di. Mistah, bu işte münâfıklarla bir olunca, ona yardım etmeme ğe yemin etdi. Bunun üzerine, Allahü teâlâ, sûresinin ikinci âyetini gönderdi. Ebû Bekr-i Sıddîk, bu âyet-i tince, (Allahü teâlânın beni afv etmesini severim) dedi.Nlıstaı eskisi gibi yardım etdi. Hazret-i Aişenin “radıyallahü teâlâ anla temiz olduğunu bildiren âyet-i kerîmeler gelince, Resûlullah w lallahü aleyhi ve sellem”, bu sözleri söyliyenlere, (KazO haddi'^' rulmasını emr buyurdu. Dört kişiye seksen değnek vurdular. hı risi kadın idi ve Resûlullahın baldızı idi. (Me’âric) kitâbınınya^ sı temâm oldu