estambul ve insan ve islam bilgilerimiz88
sizlere bugün ve yarın elimizden gelen gayreti gösteren estambul diyorki Meâl-i şerifi, (fKur'ân-ı kerîmin belagat ve azameti karşısında ve açıkça gördükleri mu'cizelerden sonra, âciz kalan müşrikler, ^ düşmanlıklarından dolayı] şu yerden [Mekkeden] bize bir pınar ; akıtmadıkça, biz sana ûnân etmeyiz. Yâhud senin hurma veıizin ’ bağçen olup ortasından nehrier akıtasın dediier) olan, İsrâ sûresinin doksan ve doksanbirinci âyetlerini delil olarak getirüler. Pa-pazlann getirdikleri bu delil, kendi maksadlarmı çürütdüğü hâlde, : Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”. mucize göstermediği- ni isbât ediyoruz diyorlar. Bu ise aslâ, insafa ve adâlete yakışan bir ; şey değildir. [Hâlbuki delil getirdikleri, zikr etdiği^ âyet-i keri-melerde müşrikler, çeşidli mu’cizeler, bilhassa Kur ân-ı kerim kar- ı şısında âciz ve çâresiz kaldıklanndan. ne yapacaklarını pşınp. da-hâ çeşidlimu’cizeler istediklerini göstermekdedir. Bu ise. papaz- ■ lann sözünü kuvvetlendirmekden ziyâde, yalancılüdanm ortaya ? koymakdadır.] Ne garibdir ki, dört İncilin sonundaki mektûblan | yazan müellifleri, ne de yazılış târihleri sağlam ve doğru bir şekl- | de bilinmediği hâlde ve hıristiyanlann ellerindeki İncillerde yazdı j olan rivâyetlerin garîblikleri ve birbirine zıdlıkları apaçık meydân- | da iken, bunlarm her bir âyetini îmân ve i'tikâd esâsı kabûl ederler. F-ekat, Kur’ân-ı kerîmin binikiyüz [bindörtyüz] senedir tekbir harfine dahî tahrif lekesi bulaşmarmş iken ve hadîs-i şeriflerin sahih olanları ve mevdû’, za’îf ve uydurma olanları husûsî kâideler ile, sağlam senedler ile birbirinden ayrılarak beyân edilmiş iken ve İslâm dînindeki rivâyetlerin herbiri, nice sağlam deliller ile isbât edilmiş olduğu hâlde, bunlara îmân edenlere i'tiraz etmekdedir-1er.
(Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem’’ mu’cizeleri hakkında bilgi almak ve ba’zı mu’cizesini okumak arzû edenlere Hakikat Kitâbevinin neşr etdiği (Herkese Lâzım Olan îmân) kitâbını oku-malannı
Protestanlar, İncülerin emr ve teblîglerinin, Mûsâ aleyhisselâ-nun dîninin emr ve tebliğlerinden dahâ üstün olduğunu, kendi görüşlerine göre isbât etmeğe çalışıyorlar. Dahâ sonra, Kur’ân-ı kerîmin emrlerinin de, İncülerin emr ve tebliğlerinden dahâ üstün olup olmadığını incelemeğe başlıyarak diyorlar ki: (Her da ’vânın kıy-mîveehenuniyyeti, [o da’vâyı isbât için] ortaya konulan delîlle-linsâğlamlık ve kuvveti nisbetindedir. Bütün akl sâhibleri günlük idlerini, bu kaidelere uydurarak düzeltmişlerdir. Meselâ, bir üstâd eskilerine nazaran, dahâ kuvvetli ve mermiyi dahâ uzağa ulaşdıran yeni bir tüfek keşf etdiğini iddiâ etse, harb silâhlarını temâmlama-sıîcibeden bt devlet, onu tecribe etmeksizin kabûl etmez, tslâ mjyetin, hıristiyanlıkdan dahâ üstün ve faziletli olduğu iddiâsı da. men buna benzemekdedir. Bu konuda islâmiyyet bir imtihâna tâ ' ti tutulmadan, bir terâzide tartılmadan, islâmiyyetin körü körüne kabulünde acele etmek, akl kân bir iş ve hikmetin icâb etdirdiği biı şeydeğiJdir. Bunun için, Kur’ân-ı kerimin emrlerinin İncilin estambul bildirdiklerinden efdâl ve üstün olup olmadığını inceden inceye araşdır-mâ ve doğru bir şeklde tecribe etmek icâb eder. Eğer hakîkatdt Kıır'ân-ı kerîmin, zan edüdiği gibi, büyüklüğü ortaya çıkarsa; hU diisiimneden İncili terk etmek ve Kur’ân-ı kerime yapışmak lâzm
CEVAB: Bu sözleri yazan kimsenin, bunları, bağlı bulunduğı" Protestan misyoner teşkilâtı tarafından vazifeli olarak, kaleme al mayıpda, sâdece doğruyu ortaya koymak maksadı ile yazdığım bil sek, bu yazısının sonundaki insâflı sözlerinden dolayı kendisine U şekkür ederdik. Fekat herkesin ma’lûmu olduğu ve kendisinin d itiraf etdiği gibi protestan misyoner cem’iyyetinden, ma’îşetiı te’mm etmek maksadı ile yapdığı bir işe riyâ kanşdırmamasım h: tırlatınz. Bununla berâber, ortaya koyduğu ölçü, doğru bir söz c dtığundan. biz de memnuniyyet ile kabûl ederiz. Ancak karşılaşc nlması aşağıda anlatılacak olan delillere işâret etmek üzer Ktır'ân-ı kerîmde ve İncilde bulunan ba’zı âyetlerin birbiriyle ka ^iâşdınlması ve mukâyesesi İcâb eder.
vâsıtalarını öğrenmek, yapmak, kısaca ın^ an huzûr ve se’âdet sağhyan her medenî vâsıtaları yap
vv. ac aucı saguyan ner mcucıu vtxa»- . -
mak, dünyâlık değildir. Bunların hepsini. Allahu dığı şekllerde, yollarda ve şartlarda yapmak ve kulla olur. AUahü teâlâ böyle müslimânlardan râzı olur. Bunla ni metler, se’âdetler ihsân eder.] Bu hadıs-ıs den
(Âhiretin sonsuz olduğuna inanan kimsenin, bu dünyâya gönül bağlaması, çok şaşdacak şeydir.)
(Dünyâ sizin için yaratıldı. Siz de âhiret için yaratıldınız! Âhi-retde ise, Cennetden ve Cehennem ateşinden başka yer yokdur.) (Paraya, yiyeceğe tapman kimse helâk olsun!)
(Sizlerin fakır olacağmızı düşünmüyor, bunun için üzühnüyo-nım. Sizden önce gelmiş olanlara olduğu gibi, dünyânm elinize bol bol geçerek, Allahü teâlâya âsî ve birbirinize düşman olmanızdan korkuyorum.)
(Mal ve şöhret hırsmm insana zararı, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zaranndan dahâ çokdur.)
(Dünyâya düşkün olma ki, Allahü teâlâ seni sevsin. İnsanlann malına göz dikme ki, insanlar seni sevsin!)
(Dünyâ hayâtı, geçilecek bir köprü gibidir. Bu köprüyü tezyin etmekle uğraşmaym. Hemen geçip gidin!)
(Dünyâya, burada kalacağmız kadar, âhirete de. orada kalacağınız kadar çahşmız!)]
Dünyâya gönül bağlamanın kötülenmesi ve âhiret için dahâ çok çalışılması husûsunda vârid olan âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerle berâber, İslâm dîninde, üm. fen. teknik, mi marlık san'at ve ticâreti emr eden, bunlar için çalışmağı teşNİk eden nice emrler. âyet-i kerîme ve hadîs-i şerifler vardn. Çünki. medenî bir cem'iy-yetin, bir milletin kurtuluşu ve se'âdeti fakîrhk ile olamaz. Bü'aks. hayr ve iyilik müesseseleri, imârethâneler. mektebler. medreseler, aşevleri, hastahâneler yapmak, âcizlere, fakirlere ve kimsesizlere yardım etmek [İnsanlara hizmet için çeşmeler, köprüler yapmak, fabrikalar kurmak], hep mal ve ser\et ile olur. Mal ve ser\'et ise, çalışmak ve ticâret ile kazanılır. Nitekim Kur'ân-ı kerîmde. Nisa sûresinin yirmidokuzuncu âyetinde meâlen şöyle buyurulmakda-dır; (Ey ünân edenler! Mallanmzı [fâiz ve kumar gibi islâmiyy’etin harâm kıldığı] bâtıl yollarla yimeyiniz. Ancak birbirinizden razı ve ■ snûd olarak [ticâret ile] ola.)
pkara sûresinin ikiyüzyetmiş beşinci âyetinde meâlen- (AUa-lllıglj^Aiâ bev’i ve ticâreti halâl ve ribâyı [faizi] ise harâm kıbnışdır)
AI-i imrân sûresinin ondördiincü ve onb meâlen; (Kadınlardan, kantarlarla alim ve atlardan, davarlardan, [sığırlardan, develerdenr**®” V-olan nefsin arzularına muhabbet, insanlar için lendi]. Bunlar ise, dünyâ lıayâtınm geçici menfeaf&Nı,' en son gideceği yer, Allahü teâlânın indindedir, ki mü’minlere de ki: Bu dünyâ zmetlerinden daha hayrlı^ ber vereyim mi? O dünyâ zmetlerinden hazer edenler katında, ağaçları altında [önünde] ırmaklar akan Cennetle^ Bunlar, orada devâmh kalacaklardır. Orada her aybdanul'^ temiz zevceler ve en büyük ni’nıet olan Allahü teâlânın dır. Allahü teâlâ kullarının hâllerini ve yapdıklannı hakkı 3 cüdür) buyurulmuşdur. ^
Nebe’ sûresinin onbirinci âyetinde meâlen: (Gündüzü ^ zemâm kıldık [Tâ ki gündüzleri hayâtınızda, yaşamanızda ijj. olan şeyleri kazanasınız.]) buyurulmuşdur.
ATâf sûresinin onuncu âyetinde ise meâlen: (Sizi yerj-fizyj; yerleşdirdik ve sizin için orada pek çok maTşet [geçim] vâsıtü» hâzırİadık. [Zirâat, ticâret ve çalışmakla yaşamanız için lazım ot I rızklar yaratdık.] Size verilen ni’metlere az şükr ediyorsunmUv. ' yurulmuşdur.
Peygamberimiz “sallallahü alevhi ve sellem" buyuruyor ki. (İni sanın yidiklerinin en hayriisı, iyisi, bileği ile kazanıp yidiğidiı.Ail lahü teâlâmn Peygamberi Dâvüd “aleyhisselâm" elinin emejjîtl kazamp yirdi.)
(Hayrh yerlere sarf eden sâlih kimse için, halâlden kazanık mal ne güzel maldır.)
(Doğru olan tüccâr kıyamet günü sıddîklarla ve şehîdlerlebı raber haşr olunur.)
layhk gösteriO*^ kolaylık gösterenlere, Allahü teâlâ her işinde k
Ba’zıları, erkenden dünyalık kazanmağa Eideop&*birkaç şey öğrenseydi iyi olurdu deyince Resorfı’ aleyhi ve sellem”, (Öyle söylemeyim.! mamak ve ana, baba, çoluk-çocuğunu da diyorsa, her adımı
ger bir hadîs i şerîfde, (Bir müslimân, halâl kazanıp, kimseye htâc olmaz ve komşulanna, akrabâsma yardım ederse, kıyamet "• nü. ayın ondördü gibi parlak, nûrlu olacakdır) buyurdu.
^ [Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki; (Allahü teâlâ, san’at sâhibi mii'mini sever) ve (En halâl şey, san’at sahibinin kazandığıdır) ve (Ticâret yapınız! Rızkın onda dokuzu ticâretdedir) ve [çalışmayıp] (Kendini başkasından sadaka istiyecek hâle düşüreni, Allahü teâlâ yetmiş şeye muhtâc eder.)
Yine hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki, (Halâl kazanmak için sı-lantı çekenlere Cennet vâcib olur) ve (Beş vakt nemâzı kıldıkdan sonra, çalışıp halâl kazanmak, her müslimâna farzdır) ve (En iyi ticâret, bezzâzlıkdır, kumaş satmakdır. En iyi san’at terzilikdir.)] Resûlullah “sallaUahü aleyhi ve sellem” san’atı, ticâreti emr ve teşvik etmiş, nice âyet-i kerîme ve hadîs-i şerifler ticâretde harâm ve halâl olan şeyleri ve her birinin sebeblerini, bütün tafsilâtı ile beyân buyumıuşdur.
İncilde ise, ticâret yapmağa, dünyâ için çahşmağa aslâ izn verilmeyip, bil’aks her neye sâhib iseniz, neyiniz varsa satarak sadaka veriniz diye emr edilmişdir.
2 — Matta İncîhnde, (Ne mutlu mahzûn, üzüntülü olanlara! Zî-râ onlar teselli olunacakdır) demekdedir. [Matta bâb beş, âyet dört.]
Kur’ân-ı kerîmde ise, bir belâ isâbet eden, mahzûn olan ve sabr edenler için verilecek sevâbları bildiren birçok âyet-i kerîmeler nâ-zil olmuşdur. Meselâ;
Bekara sûresinin yüzellibeş, yüzellialtı ve yüzelliyedinci âyet-i kerîmelerinde meâlen; (Ey mü’minler, sizi [gazâda düşmandan biraz] korku ile, [Oruç veyâ kıtlıkda] açlık ile ve [zekât veyâ malmı-za zarar gelmesinden] mal noksanlığı ile [hastalık ve za’îflikden] can noksanhğı ile ve [âfât-ı semâviyye ve arziyyeden] meyvelerinizin veyâ meyve estambul gibi olan evlâdlannızın noksanlığı ile imtihân ederim. Ey Habîbim, sabr edenlere [lutf ve ihsânlarımı] müjdele. Onlar o kimselerdir kİ, kendilerine bir musibet isâbet etdiği zemân, kalbden teslîmiyyet ve rızâ göstererek; Biz Allahü teâlâmn kulu ve mahlûkuyuz ve [öldükden sonra] Ona döneceğiz, derler. O tesK-miyyet gösterip Rablerine sığmanlar üzerine, Rablerinden mağfiret, rahmet [ve Cennet] vardır ve işte onlar hidâyete ermiş olanlar-ö'-:' ''UYuruhnuşdur.
üne Mattanın İncîlinde; (Ne mutlu halîm [yumuşak] olan-lonlar ebedî mîrâsa kavuşacaklardır) denilmişdir. [Matta |yet beş.]
Kur’ân-ı kerîmde, Al-i imrân sûresinm yüzotuzdördii tinde meâlen; (Öfkelerini yenerler, insanlann kusûrlamu ler. Allahü feâlâ ihsan edenleri sever) buyurulmuşdur.
[Şûra sûresinin kırkıncı âyetinde meâlen; (Kim zulm eden-eder ve onunla arasını düzeltirse, onun mükâfatı Allahü teâj*^ indindedir) ve kırküçüncü âyetinde meâlen, (Kim sabr edip*? kendine zulm edeni afv ederse, Allahü teâlâ, ona büyük verir) buyurulmuşdur.]
Âl-i imrân sûresinin yüzellidokuzuncu âyetinde meâlen; (Vj. nmda bulunanlara yumuşaklık ve tatlılıkla muamele etmen, Alfe. hü teâlâmn sana bir kerem ve rahmetidir. Eğer kötü ahlâklı olup, sert davransaydın etrafındakiler dağılırlardı) buyurulmuşdur, ResûluUah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz dıiâlannda, (Yâ Rabbî! Beni ilm ile zengin kıl, hilra [yumuşaklık] ile süsle, (ak. vâ ile ikrâm eyle ve afiyet ile güzelleşdir) buyururlardı. [Yumuşaklık hakkında ba’zı hadîs-i şerifleri aşağıda bildireceğiz.]
4 — Yine Matta İncilinde, (Ne mutlu merhametlilere, zîrâ onlara merhamet olunur) denilmisdir. [Matta bâb beş, âyet yedi.]
Kur’ân-ı kerîmde, [Merhamet, şefkat ve yoımuşaklık hakhnda pek çok âyet-i kerûneler vârid olmuşdur.] Tevbe sûresinin yfizyır-misekizinci âyetinde meâlen: (Ey insanlar! Size içinizden bir Peygamber geldi ki, sizin günâh işlemenizden ve çirkin hareketlerinh-den O incinir. Size çok düşkündür. Mü’minlere çok merhametlidir, onlara hayr diler) buyurulmuşdur.
[ResûluUah “sallaUahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Allahü teâlâ refikdir. Yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri ve başka hiç bir kimseye vermediğini yumuşak davranan mü’mine ihsân eder.)
Hadîs-i şeriflerde: (Yumuşak davranmıyan, hayr yapmamış olur) ve (Kendine yumuşaklık verilen mü’min Idmseye, dünyâ ve âhiret iyilikleri verilmişdir) ve (Cehenneme girmesi haram olan ve Cehennemin de onu yakması harara olan kimseyi bildiriyonun. Dikkat ediniz! Bu kimse, insanlara kolaylık, yumuşakhk gösteren mü’min kimsedir) buyurulmuşdur.
Diğer bir hadîs-i şerîfde; (Kızdığı zemân istediğini yapabüecek bir mü’min kimse, kızmazsa, Allahü teâlâ kıyâmet günü, onu herkesin arasında çağırır. Cennetde istediğin hûrüıin yanına git der) ve diğer bir hadîs-i şerîfde; (San sabır maddesi hah bozduğu gibi kızgmhk da îmânı bozar) buyurulmuşdur.