estambul ve insan ve islam bilgilerimiz99

estambul ve insan ve islam bilgilerimiz99

 bugün ben ve estambul elimizden elen gayreti sizlere gösterirken estambul diyorki îhat isteyince: (Kızma) [sinirlenme!] buyurdu. Birkaç kerre aynı şeklde sorunca, hepsine de (Gadab etme!) [sinirlenme!] buyurdu.]Eshâb-ı kirâmm “aleyhimürndvân” birbirlerini çok sevdiklerini, lutf ve merhametlerini, Kur’ân-ı kerîm beyân buyurmuşdur. Feth sûresinin son âyetinde meâlen; (Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” AUahü teâlâıun Resûlüdür. Onunla beraber bulunanlar [£shâb-ı kirâm] kâfirlere karşı çok şiddetli, birbirlerine ise çok merhametli [çok şefkatlidirler) estambul hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yaşlılanmıza hürmet ve küçüklerimize merhamet etmiyen bizden değildir) buyurmuşdur.
5— Matta İncilinde, (Ne mutlu temiz kalblilere. Onlar AUahü teâlâyı göreceklerdir) denilmişdir. [Matta bâb beş, âyet sekiz.]

[Kur’ân-ı kerîmde birçok âyet-i kerîmeler ve Peygamberimizin “saUaUahü teâlâ aleyhi ve seUem” pek çok hadîs-i şerîfleri güzel ahlâkı ve temiz kalbli olmağı emr etmekdedir. İslâmiyyetde kalb temizhğine büyük ehemmiyyet verUmişdir.]
Kur’ân-ı kerîmde, Şu’arâ sûresinin seksensekizinci ve doksanıncı âyetlerinde meâlen: (Kıyâmet günü, ne mâl, ne de evlâd, hiç kimseye ^de vermez. Ancak AUahü teâlâya temiz ve selûn bir kalb ile gelenler müstesnâ. [Onlar ni’metlere nâil olurlar]) buyurulmuşdur.
ResûluUah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Dikkat ediniz. Haber veriyorum! İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi olursa, bütün uzvlar iyi olur. Bu kötü olursa, bütün organlar bozuk olur. Bu et parçası kalbdir) buyurdu. [Bu et parçası, kalb denilen, görülemiyen ve his organları ile anlaşılamıyan, gönül denilen bir cevherin yuvasıdır. Bu et parçasının temiz olması demek, gönlün temiz olması demekdir. Bu et parçasına da, mecâzen kalb denilmişdir.]
6— Matta Încîlinde, (Ne mutlu sulh yapan, insanlarm arasını düzeltenlere. Onlar Allahın sevgili kulları diye çağınlacakdır) de-nilmekdedir. [Matta bâb beş, âyet dokuz.]
Kur’ân-ı kerîmde, Hucurât sûresinin onuncu âyetinde meâlen: (Bütün mü’minler ancak kardeşdirler. Aralarında ihtilâf olduğu zemân, kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allahü teâlâdan korkunuz ki, merhamet olunasınız) buyurulmuşdur.
Nisâ sûresinin yüzondördüncü âyetinde meâlen: (Onların gizli işlerinde hayr yokdur. Ancak; sadaka vermeyi veyâ bir iyUik yapmayı veyâ insanlar arasında olan adâveti ıslâh etmeyi estambul [düzeltmeyi] emr eden mü’min kimse müstesnâdır. Her kim bu işleri Alla-
I^ara sûresinin yüzelliüçüncü âyetinde meâlen: (Ey îmân ler! Sabr ve salât [nemâz] ile Allahü teâlâdan yardun isteyiniz. Allahü teâlâ[nın yardımı] sabr eden mü’minlerle berâ-Swbuyurulmu5dur.
ga’d sûresinin yirmiikinci âyetinde meâlen: (Onlar, şu kimse* rdir lû) Rablerinin rızâsını kazanmak için sabr ederler. Nemâzla-lı^ni dosdoğru kılarlar. Kendilerine verdiğimiz nzkdan gizli ve âşi-liârinlâk eder, verirler. Kendilerine kötülük yapanlara, i^^k eder-Ijf, o mü’minler için [amellerine karşılık] âhiret se’âdeti ve râhat vardır) buyurulmuşdur.
Allahü teâlâ hadîs-i kudsîde: (Ey Âdem oğullan! Bir kimse benim kazâma râzı olmaz ve benim tarafımdan gelen belâlara sabr etmez, verdiğim ni’metlerime şükr etmez, ihsân etdiğim dünyâ ni’metlerine kanâat etmezse, başka bir Rab arasın. Ey Adem oğlu! Bir kimse benim belâma sabr ederse, benden râzı olmuş olur, ya’nî rubûbiyyetimi tasdik etmiş olur) buyurdu.
8 —Matta İncilinde adâlet husûsunda, (Ben size derim ki, eğer adâletiniz yazıcıların ve ferîsilerin adâletinden ziyâde olmazsa, göklerin melekûtuna hiç giremezsiniz) denilmekdedir. [Matta bâb beş. âyet
Adâlet husûsunda da, Kur’ân-ı kerimde pek çok âyet-i kerime vardır.
[Adâlet, lugatda, bir şeyi yerli yerine koymak demekdir. Adâ-letin iki ta’rîfi vardır: Birincisi, (Adâlet, bir âmirin, bir hâkimin memleketi idâre için koyduğu kanûn, kâide, çizdiği hudûd içinde hareket etmekdir. Zulm ise, bu kanûnun, bu hudûdun, bu dâirenin dışma çıkmakdır) Adâletin asi ta’rifi: (Kendi mülkünde olam kullanmak) demekdir. Zulm de, başkasının malına, mülküne tecâvüzdür. Âlemleri yaratan Allahü teâlâ, hâkimler hâkimi, her şeyin asi sâhibi ve tek hâhkı [yaratıcısı]dır. Allahü teâlâ mutlak adâlet sâhi-bidir. Çünki, her işi kendi mülkünde yapmakdadır. Onun için, insanlara gönderdiği en son ve en kâmil dîninde tam bir adâlet vardır. Bu adâletin dışmda ise zulm vardır.
Kur’ân-ı kerîm sâdece adâleti emr etmekle kalmamış, adâletin zıddı olan zulmü harâm kılmışdır. Bu husûsda bir çok âyet-i kerîmeler vardır. Hattâ, kişinin kendi nefsine zulm etmesi dahî harâm kıhnmışdır.]
Nisâ sûresinin ellisekizinci âyetinde meâlen: (İnsanlar arasında Uikm etdiğiniz zemân, adâlet ile hükm etmenizi Allahü teâlâ emr eder) buyurulmuşdur.
^ Nahi sûresinin doksanıncı âyetinde meâlen: (Allahü teâlâ si-
hü teâlânın nzâsını arayarak yaparsa, biz âhiretde on« h kâfât vereceğiz) buyurulmuşdur.
misli kadar azâbdır, kötülükdür. Kim kötülüğü afv eder ve [k sine düşman olanla arasım] düzeltirse, onun mükâfâtı Allahü telâya âiddir) buyumimuşdur.
7— Matta İncilinde, (Ne mutlu salâh için cefâ olunanlara, Me-lekût onlarındır. Benim için size düşmanlık ve cefâ edip, yalan söy. liyerek size karşı fenâ, kötü sözler söyledikleri zemân ne mutlu siz- . lere. Sevinin ve mesrûr olun. Zîrâ semâvâtda ecriniz, mükâfâtuıız çokdur. Her şeyden evvel müşrikler, Peygamberlere “aleyhimüs-selâm” böyle ezâ ve cefâ etdiler) denilmekdedir. [Matta bâb beş, âyet on, onbir ve oniki.]
Sabrın çeşidleri ve her birinin mükâfâtı husûsunda Kur’ân-ı kerîmde nâzil olmuş birçok âyet-i kerîmeler vardır. Bekara sûresinin yüzyetmişyedinci âyetinde meâlen: (Yüzünüzü doğu ve batı taraf, lanna çevirmeniz hayr ve tâat değildir. Hayr ve tâat, Allahü teâlâ-ya ve âhirete ve meleklere ve Allahü teâlânın indirdiği kitâblara ve Peygamberlere îmân etmekdir. Ve Allahü teâlânm [rızâsı için] muh ıbbet ile malını; fakır akrabâsına, fakır yetimlere ve muhtaçlara, yolda kalmışlara, [garîb yolculara, müsâfirlere], isteyen fakirlere ve mükâteb kölelere [ya’nî sâhibi ile anlaşıp belli bir ücret ödeyince hür olacak kölelere] ve esirlere [âzâd etmek için] ver-mekdir. Ve [farz] nemâzlan dosdoğru kılmak ve zekâtını vermek, sözleşmelerinde ahdine vefâ etmek [sözünü yerine getirmek], fa-kîrlikde, ihtiyaç ve sıkmtı hâllerinde, cihâdda sabr etmekdir. Ve bu vasıflan taşıyanlara uymakda sâdık olmakdır. İşte onlar, takva sâhibi olan müslimânlardır) buyurulmuşdur.
Al-i İmrân sûresinin ikiyüzüncü âyetinde ise meâlen; (Ey îmân edenler! [Din düşmanlarının eziyyetlerine] sabr ediniz. Düşmanlarınızla olan cihâdda üstün gelmek için, sabr yarışı yapın. Sınır boy-lannda kâfirlere karşı cihâd için nöbet bekleyin ve Allahü teâlâdan korkun ki, felâha [kurtuluşa] eresiniz) buyurulmuşdur.
Nahi sûresinin doksaltıncı âyetinde meâlen: (Sabr edenlerin ecrlerini [karşılıklarını] Allahü teâlâ, yapdıkları amelin karşıhğı olan sevâbdan dahâ fazla ve dahâ güzel olarak elbette verir) buvu-rulmuşdur.
Zümer sûresinin onuncu âyetinde meâlen: (Sabr eden müzminler [kıyâmet gününde] hesâbsız mükâfatlara kavuşur!^ 'mrul-muşdur.
hadfs-i şenflerini burada zikr etmeğe kitabımızın hacm’ ğildir. Ancak bir kaç misâl yazacağız.] '
İsrâ sûresinin otuz ikinci âyetinde meâJen; (Zinaya yatı yuı. Çünki o zina, çok çirkin bir amel olup, gayet kötü bir y t*"* buyurulmuşdur.
[Furkân sûresinin altmış sekizinci âyetinde raeâlen: (Om [mü’minler] Aliahü (eâlâdan başkasına ibâdet etmezler, AJJalıjit( âlânm haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler, zina etmezle,j buyurulmuşdur.]
Şuna da dikkat etmek lâzımdır ki, Mûsâ aleyhisselâmın şerfa. tinde, (Sakın zinâ etmeyesiniz) denilerek, zina yapmak açıkça ya. sak edilmişdir. îsâ aleyhisselârmn şerî’atinde ise, zinâ yapmak ya. sak edilmekle berâber, şehvet gözü ile bakmak da, zinadan sayıl, mışdır.
Dinlerin en mükemmeli ve en üstünü olan islâmiyyetde ise; her ikisini de en geniş şeklde içerisine alarak, zinaya yaklaşmak-dan nehy edilmişdir. Çünki yaklaşmakdan sakındırılınca, hâliyle zinâ fi’linden ve bakmakdan da sakındınimış oluyor. Diğer bir âyet-i kerîme ise, zinâdan sakmanlan, zinadan kaçanlan müjdelemek husûsundadır. Bu âyet-i kerîme, Ahzâb sûresinin otuzbeşin-ci âyeti olup, İncilin beş-on âyetini kendisinde toplamışdır. Bu âyet-i kerîmede meâlen; (Allahii teâlânın hükmüne [emnne] boyun eğen erkekler ve kadmlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, ibâdete devâm eden erkekler ve kadınlar, [fi llerinde ve kavilerinde] sâdık erkekler ve sâdık kadmlar, sabr eden erkekler ve sabr eden kadınlar, Allabdan korkan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadmlar, omc tutan erkekler ve omc tutan kadınlar, ırzlarını zinâdan koruyan erkekler ve kadınlar ve AUahü teâlâyı çok zikr eden erkekler ve kadınlar için Aliahü teâlâ mağfiret ve büyük bir mükâfat hâzırladı) buyurulmuşdur.
[Nûr sûresi, otuzuncu âyetinde meâlen: (Ey Resûlüm “sallalla-hü aleyhi ve sellem”! Mü'minlere söyle, harâma bakmasınlar ve avret yerlerini harâmdan komşunlar! imânı olan kadmlara da söyle, harâma bakmasınlar ve avret yerlerini harâm işlemekden korusunlar) buyurulmuşdur.]
Yabancı kadınlara şehvet ile bakmanın zinâ gibi harâm olması husûsunda, (İki göz ile, zinâ edenler) ve (Şehvet ile bakan erkeğe ve bakdıran kadma, Aliahü teâlâ la’net etsin!) hadîs-i şerifleri ye-tişir.
[Ebû Sa’îd-i Hudrî “radıyallahü anh” haber ^ esûlul--130-
İjh “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” (Erkek erkeğin ve kadın kadının avret yerlerine bakmasın!) buyurdu.
Akabe bin Âmir “radıyallahü anh” haber veriyor; Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem” (Yabancı kadın ile bir odada yalnız lıalmayııuz) buyurdu.
Ömer-ül Fârûk “radıyallahü anh” haber veriyor; Resûlullah ‘sallallahü aleyhi ve sellem” (Bir erkek, yabancı bir kadın ile halvet ederse, üçiinciileri şeytân olur) buyurdu.
Büreyde “radıyallahü anh” haber veriyor; Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Alîye; (Yâ Alî! Bir kadını görürsen viizünü ondan ayır. Ona tekrâr bakma! Ansızın görmek günâh olmaz ise de, tekrâr bakmak günâh olur) buyurdu.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” (Avret yerlerini açana ve başkasının avret mahalline bakana Allah la’net eylesin) buyurdu.
Diğer bir hadîs-i şerîfde; (Zinâ eden kimse, puta tapan kimse gibidir) buyurdu.]
Zinâya had cezası verilmesi Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildiril-mişdir. [Nûr sûresinin ikinci âyetinde meâlen; ([Bekâr olup da] zinâ eden kadınla zinâ eden erkeğin her birine yüz değnek vurun. AUahü teâlâya ve âhiret gününe inanıyorsanız, bunlara Allahü te-âlânın emrlerini yerine getirmek husûsunda, merhamet etmeyiniz) buyurulmuşdur.
Dört şâhid ile isbât edilmiş veyâ yapanların bizzat kendilerinin dört kerre i’tirâfları ile anlaşılan zinâ fi’linde, bu çirkin işi yapan evli olan müslimân erkek ve kadının cezâsı ise; bir meydânda ölünceye kadar taşlanmakdır. Buna (Recm) denir. Bu cezâ, bu çirkin işi yaymanın cezâsıdır. Bu cezâ fuhşa mâni' olmak içindir.
Bu cezâ milleti ve devleti tehdîd etmenin cezâsıdır. Zinâ öyle bir felâketdir ki, milletleri ve devletleri yıkar, yok eder. Çünki. nâ-mûssuz bir erkeğin zevcesi olmak zararı, ayrıca bu zevcenin iffeti bozulmak zaran. bu yüzden zevcin zararı, zevcin münâsebetde bulunduğu kadının zevci varsa onun zararı, zevcenin münâsebet kuracağı erkeğin zevcesi varsa onun zararı, bu işlerde yok edilen çocukların zararı ve aynca tehlükeye atılan sıhhatler de düşünülürse, islâmiyyetde zinâ yapanlara verilen cezâ hiç de çok ve in-sâfsız görülemez. Çünki, gayr-i meşrû buluşmalardaki frengi, belsoğukluğu âfetleri [ve hele son zemânların korkulu, öldürücü dâvîsi mümkin olmıyan (AIDS) illeti] bütün dünyâyı tehdîd (iedir. Hıristiyanların (hâşâ) Allahın oğlu dedikleri îsâ elâm, zinâyı yasak etdiği, nehy etdiği hâlde, bugün dün-
yâda zinanın en çok yayıldığı yerler hep hıristiyan memleketim.
11Mart 1987 tarihli (TÜRKİYE) gazetesinde diyor ki. rikada, ba’zı katolik kilise mensûbları ve râhibler arasında hastalığı vak’aları görüldü. (National Catinalic Reporter) ^ (New York Times) gazeteleri, en az oniki papazın AIDS hastak ğından öldüklerini açıkladılar.) AIDS, ilk olarak 1980 de görülen öldürücü ve bulaşıcı korkunç bir hastalîkdır. Lût kavminin habis fi’lini yapanlarda ve fahişe kadınlarda hâsıl olmakda, başkalanna da sür’at ile bulaşmakda olduğu anlaşılmışdır. Papazlar arasmda bu hastalığın yayılması, bunların nâmûssuz ve hayâsız işlere ahş. mış olduklarını açıkça gösteriyor. Şimdi Avrupada ve Amerika-da, bu hastalığa yakalanmamak için birçok erkeğin, kadınlamıve kızlann. kiliselere gitmekden ve günâh çıkartmakdan vazgeçdik-leri bildirilmekdedir. Bu öldürücü, bulaşıcı korkunç felâketin, müslimân memleketlerde, müslimânlar arasında hiç görülmemiş olması, hak ile bâtılı ayıran kuvvetli vesikalardan biridir. AvrupalIların, Amerikalıların ahlâksız, hayâsız âdetlerine ilericilik, moda I i; gibi ismler takarak, müslimân yavrularını aldatmağa çalışan, şeh-
|1j;vet, menfe’at düşkünlerine aldanmamalıdır. Bugün devlet bütçe-
estambul yazdı ve usnduk..