estambul ve modern islam45

rütbesi alarak hey’et-i âyân üyesi, daha sonra da 4 Aralık 1878 ile 29 Temmuz 1879 tarihleri arasında sekiz ay süreyle sadrazam oldu (Çetin 1999). Doğulu ve Batılı kültürü birleştiren entelelctüel Idşiliği, pratik tecrübesi, gözlem gücü ve aym zamanda İslâmî duyarlığıyla Paşa, aslında II. Abdülhamid gibi bir sultan için mükemmel bir kılavuzdu.
Namık Kemal, Hayreddin Paşa’nın ahlakî kalitesini itiraf etmekle birlikte siyasî gelişmişlik açısından Osmanlıdan aşağı gördüğü Tunus’tan geldiği için entelektüel ve meslekî kalitesini küçümser: belki Buhara veya Tahran’da iyi bir sadrazam olabi-
lirdi. Fakat biz Tunus'tan memur dilenecek kadar düşmemiştik. (...) çünkü Tunus malumat-ı siyasiyece bizden çok aşağıdır. (...) Hayreddin Paşa'ya ahlakça \iikelamizm
420 1^ BEDRİ GENCER
Sultana anayasal bir rejim kumiması yolunda ciddi reform teklifler] muş, fakat çevresinin etkisiyle Sultan Abdülhamid, onu, Osmanlı ğinden ve Avrupa siyasî rejimlerinin İslam siyasetiyle uyuşamayaçjğ^ gerçeğinden habersiz olmakla eleştirmişlerdir. Paşa, sadaretin, sulta^j^ iradesini onaylamakla yükümlü bir acente olmadığı kanaatinde ısrara, olduğundan istifa yolunu seçti. Sultan, etrafındaki seçkinlerin baskılan^g daha fazla dayanamadığı için resmen gözden çıkarsa da gerçekte sayg, duyduğu için ondan fiilen, akıl hocası olarak yararlanmaya devam etmiş, tir.
Tunuslu Hayreddin, bir düşünür olarak asıl şöhretini ı868[i986| y], hnda yayınlanan Akvenıü’l-Mesâhk fi Ma’rifetiAhvâli'l-Memâlik rin Durumlarının Tanınmasında Yolların En Sağlamı) adlı kitabıyla yaptı, Aynı yıl, Avrupa’da kitabın Mukaddime kısmının Fransızca yayınını g. kardı. Bu kısmın Osmanhcaya tercümesi ise ancak Paşa’nın İstanbul’a geldiği 1878 yılında yapılabildi.''*^ Diğer taraftan 1890’a kadar sekreteri olarak çalışan İsviçreli Adolphe Jacot, Hayreddin’in mektup ve hatıralarını Fransızca olarak kaydetti. Mzali ve Pignon (1971,1997:155-193) tarafından yayana hazırlanan Paşa’nın Fransızca siyasî hatıratının “Programım” başlıklı ikinci bölümü, bir anlamda onun Osmanlı İmparatorluğu için yazılmış siyasî vasiyetnamesini temsil eder. Bir bakıma Akvem’m özetini teşkil eden bu program, aslında onun 30 Temmuz ı88o’de Sultan Abdülhamid’e sunduğu bir layihaya dayanmaktadır (Çetin 1999: 392, 508-36).
hiç biri müsavi olamaz, fakat idrakçe hepsi müsavidir" Çimsd 1967: II/199, 290,305). Ahmed Cevdet Paşa ise saraya gittikçe Mabeyn Başkâtibi Ali Rıza Bey’e “Şu Arabi niçin söyletip duruyorsunuz, niçin defetmiyorsunuz?" şeldinde sözler sarf ediyordu. Daha önce kendisini Padişaha öven Şeyhülislam Üryani-zâde Ahmed Esad Efendi de gözden düşmesi üzerine Hayreddin Paşa’ya Vükela Heyetinde, "Sen ne bilirsin, kendini hakikaten büyük adam mı zannettin. Senin sözün kaleme gelmez" %ib\ sözlerle çatmaya başlamıştı (Çetin 1999:319,321, Karal 1988: 288,306).
Reformes Necessaires aux Etats Musulmans: Essai Eormant la Premiere Partiede l'Ouvrage Politigue et Statistigue Intitule: La Plus Sure Direction Pour Connaitıe l'Etat des Nations, par le Generale Kheredine (Paris: Paul Dupont, 1868). Mukaddime kısmının İngilizce tercümesi de Reforms Necessary to Islamic adıyla 1874 j yılında Atina’da yayınlandı. Devletlü Fehâmetlû Hayreddin Paşa Hazretleri, Mukad-% dime-i Akvemi’l-Mesâlik fi Ma'rifeti Ahvâli’I-Memâlik, Terceme Abdurrahman Sü-J reyya (Derseadet: el-Cevâib, 1296). Çetin (i999)’in de belirttiği gibi, aradan geç^nj bunca yıla rağmen maalesef eserin ne bu Osmanlıca Mukaddime kısmının, ne def tamamının Türkçe yayını henüz yapılmamıştım
Saf bir entelektüelin ötesindeki Hayreddin, Doğu’yu ve Batı’yı birleştiren nadir bir entelektüel formasyona, İslam! duyarlığa, ilaveten, pratik tecrübe ve gözlem gücüne sahipti. Buna, siyasî deneyimle olgunlaştırdığı fikirlerini programlı, komprime bir tarzda ifade kabiliyeti de eklenince ortaya, bir arayış asrı için önemli bir kılavuz çıkıyordu. O devirde İslam dünyasının Tunus, İstanbul, Beyrut ve Kahire gibi merkezleri arasındaki kültürel ilişkiler, bugün sanıldığından çok daha yoğundu. Mukaddime kısmı Osmanlıcaya geç çevrilse de Akvemü'l-Mesâlik, zamanında bir kültür dili olarak Arapçanın yaygınlığı sayesinde Osmanlı aydınlarının rağbetine mazhar olmakta gecikmedi. İlginçtir ki eser, Âlî Paşa gibi dönemin egemen bürokratları kadar onlara muhalif Yeni Osmanlı aydınlarını da cezp etmişti (Çetin 1999: 131). Yeni Osmanlılar içinde esere açık takdirini gösteren sadece Ali Süavi oldu; Namık Kemal ise bir "payitaht aydını” psikolojisiyle Paşa’nm şahsı gibi eserini de küçümseme eğilimi gösterdi.'"'^
Hayreddin’i Akvemü’l-MesâlikS yazmaya Sultan Abdülaziz’deki istib-datçı eğilimlerin sevk ettiğini savunarak onu. Yeni Osmanlı hareketi mensubu ve Akvem'i de onların programı olarak gösteren Fransız Tanzimat tarihçisi Engelhardt'ın''*^ tezi artık geçerliğini kaybetmiştir. Onun fikirleriyle Yeni Osmanlılarınkiler arasında birçok benzerlik olduğu kadar farklılık da vardı.''** Öncelikle bütün İslam dünyasına yönelik kuşatıcı bir perspektif benimseyen Paşa, OsmanlI’nın özel kadar İslam dünyasının
7 Ağustos 1878 tarihli bir mektubunda, "...Akvemüİ-MesâJik, Kânipaşa-zâde'nin hukuk kitabından çok aşağı bir eser-i nev-hevesânedir... "ifadesini kullanan Kemal, 1 Kasım 1878 tarihli diğer bir mektubunda ise, "...Hayreddin Paşa He muarefem yok. Hakkında olan fikrim o maskara Akvemüİ-Mesâiik'tendir. İnşallah sonradan okumuş öğrenmiştir de, benim sözüm yanlış çıkar..." det (Tansel 1967:
Engelhardt (1328: i73-74)'a göre, II. Abdülhamid’in sadrazamlığını yapan Hayreddin Paşa’ya eserini yazmayı ilham eden şey, Sultan Abdülaziz’de görülen mutlakıyet eğilimiydi. Dolayısıyla Akvem'm ana fikirleri, gerek payitahtta, gerekse başlıca vilayet merkezlerinde ara sıra hafif olarak su yüzüne çıkan fikirlerin programlaştınlmasın-dan ibaretti: “Sultan Abdülaziz'in saltanatının bu devrinde, yani 1864 'ten 1868 senesine kadar cari olan efkârı pek güze! tasvir ettiği için burada muhtasar bahsetmeye lüzum hissettim."
Hayreddin’in fikirleriyle Yeni Osmanlılarınkiler arasında mukayese için. Çetin 1999: 129-132. Tunuslu (1986: 146) Hayreddin, Tanzimat'ın hedeflediği hürriyeti gerçekleştirmede karşılaştığı başarısızlıkla ilgili meşru mazeretleri sıraladıktan sonra son derece ince bir üslupla, "asrın halifesi” olarak nitelendirdiği Sultan Abdüla-ziz’den bu misyonun gerçekleştirilmesinin beklendiğini ekler.
422 BEORİ GENCER
genel şartlarını da dikkate alır. Yeni Osmanlılar ise önreHkle <mpara(ç^, lıık-merkezli düşünüyorlar, İslam dünyasının kaderini mıparatorJu^^^^* kine bağlı görüyorlardı. Bu kuşatıcı bakış açısı sayesinde Paşa (1986:1^^ 66), Osmanlıcılık ideolojisinin akıbeti hakkında Yeni Osmanhlardj daha gerçekçi ve isabetli tespitler yapmıştır.
Hayreddin, bu vasıflarıyla Namık Kemal ile Ahmed Cevdet’in sente^j ideal bir entelektüel sayılabilirdi. Bununla birlikte temelde siyasj pragmatik bir amaçla hareket ettiği için onda, ayrı ayrı Kemal ve Cev. defte bulunabilecek entelektüel derinliğin bulunamayacağı tabiidir. Gene de Hayreddin, Ahmed Cevdet’e daha yakın sayılabilirdi; ikisi de İbnj Haldun’un çağdaş şakirtleriydi çünkü. O, muhtemelen şer’î icazete sahip bir âlim olmasa da kuvvetli bir İslâmî kültüre sahipti.estambul Fatih Sultan Mehmed zamanında sarayda başlayan İlmî sohbetler, 1755'de Sultan III, Mustafa tarafından düzenli Huzur Derslerine dönüştürüldü. Ramazan aylarının ilk sekiz gününde padişahın huzurunda bir mukarrir (anlatıcı) ile beş muhatabın (müzakereci) katılımıyla yapılan Huzur Dersleri, 1924’te halifeliğin kaldırılmasına kadar sürdürüldü (Ergin 1977: I/271-75). Bunlar, zamanın önde gelen âlimlerinin bir ayetin tefsiri etrafında Arapça olarak yaptıkları, seviyesi hayli yüksek İlmî toplantılardı. Tahsin Paşa’nın rivayetine göre Hayreddin Paşa, sadrazamken katıldığı bu derslerden birinde muharrirle uzun bir İlmî tartışmaya girmişti (Aktaran, Uzunçarşıh 1984; 222).